ARAP YARIMADASINDA KOMUTANI KUŞÇU EŞREFLE İNGİLİZLERE FERMAN OKUTAN ZENCİ MUSA
Çarşamba’dan devam.
Çarşamba günü yüce dinimiz İslam’dan gelen imanıyla Balkan Savaşlarından, Libya’nın savunmasına ve 1. Dünya Savaşındaki kahramanlıkları ile Milli mücadelemize katılma aşkı ve heyecanını da yazdığım Sudanlı Zenci Musa’nın bu günde Balkanlar’dan Arap Yarımadası’na komutanı Kuşçu Eşref ile İngiliz’le re nasıl ferman okuttuklarını kaldığı yerden bilgilerinize sunuyorum .
Balkan Harbi’nden sonra İstanbul’a dönen Kuşçubaşı Eşref ve Zenci Musa, Osmanlı Hükümeti tarafından Balkanlarda göstermiş oldukları başarıdan dolayı ödüllendirilirler.
Osmanlı Devleti yeni bir istihbarat bilgisiyle bir cepheye daha açılır.
İngiliz ve Fransız casuslarının Arap Yarımadası üzerinde harita çalışmaları yaptıkları ve hatta toprak bölüşmelerinde anlaştıkları bilgisi gelir.
Osmanlı Hükümeti, Süveyş Kanalı bölgesine takviye yapmak ister.
Bu görevi de daha önce çölde yıllarca kalmış olan, Arap halkının da Uçan Şeyh diye adlandırdığı Kuşçubaşı Eşref’e verir.
Eşref Bey burada yıllarca yaşamış, Arapçayı lehçelerine göre anadili gibi öğrenmiş, civar halklarının tüm özelliklerini iyi bilen birisi olduğu için bu göreve lâyık görülmüş.
Zenci Musa ile birlikte Osmanlı uğruna yine yollara revan olan Eşref Bey, önce Hicaz’a oradan da Süveyş’e geçip Osmanlı’ya bağlı olan şeyhlerle görüşüp destek ister.
Daha sonra kılık değiştirip İngiliz casusların arasına girer.
Ardından bir şeyh kılığına girip ünlü İngiliz ajanı Lawrence’i kendi çadırında ağırlar.
Ama Arap Yarımadası’nda gördüğü durumla Osmanlı için çizilen kaderi anlar.
Hal böyle iken Osmanlı, Süveyş Cephesi’ne Alman ordusu ile birlikte girer.
Cephenin komutanlığını Alman generaller yürütür.
Osmanlı-Alman ittifakı bu cephede kaybeder.
Kudüs’teki Osmanlı Karargâhı’nda toplanan Osmanlı subayları kaybettikleri savaşın şokunu atlatamazken, karargâh komutanı Cemal Paşa’nın sözleri ile adeta yıkılırlar.
Cemal Paşa, “Ben de bu kuvvetlerle Süveyş’in geçilemeyeceğini biliyordum.
Fakat bizim asıl düşündüğümüz, İngilizlerin en seçkin 250-300 bin kişilik bir kuvvetini burada tutarak Garp Cephesi’nde büyük taarruzlara başlamış olan müttefikimiz Almanların yükünü hafifletmekti.”
Süveyş cephesinden İstanbul’a tekrar dönmek zorunda kalan Eşref Bey ve Zenci Musa’yı yeni bir görev bekliyordu.
Şerif Hüseyin, Arap Yarımadası’nda İngiliz destekli isyan hazırlığına geçmiş, yaklaşık 20 bin kişilik İngiliz/Bedevi ordu oluşturmuştu.
Bu isyanın gerçekleşmemesi adına bölgeye sevk edilecek ekibin başında tekrar Eşref Bey olacaktı. Necid Çöl’ünde bulunan Osmanlı’ya bağlı şeyhlerle bir araya gelecek ve Şerif Hüseyin isyanı başlamadan bastırılacaktı.
Bunun için halkın itibarını kazanmış gönül adamlarından oluşan Nasihat Heyeti’ni de yanında götürecekti.
Bu heyettekilerden biri de Mehmet Akif Ersoy’du.
Birlikte Hicaz’a geçip o bölgede kavgalı olan Arap kabilelerini barıştırıp Osmanlı’ya destek olmaları için çalışacaklardı.
Cemal Paşa ise Eşref Bey’le görüşüp bu operasyonun gereksiz olduğunu, Şerif Hüseyin ve oğullarının Kur’an üzerine yeminlerini aldıklarını, isyana kalkışmayacaklarını ifade ediyordu. Balkan Harbi’nden beri fikir ayrılığında bulunan bu iki subay, bu olayda da ayrı düşüncelerdeydi.
Ve çok geçmeden Şerif Hüseyin isyana kalkıştı.
Bu durumdan iyice rahatsız olan Osmanlı Hükümeti, Kuşçubaşı Eşref’i ve himayesinde bulunacak olan birliği gizli bir görevle, yanlarında 300 bin Osmanlı altını ile Yemen’de bulunan 7. Ordu’ya gönderip, oradaki askerlerin ve gönüllülerin ihtiyaçlarını karşılamayı planladı.
60 kişilik bir birlikle yola çıkan Eşref Bey, kuşatma altında olan Medine’ye ulaştı.
Kendi birliğini iki gruba ayırdı.
300 bin Osmanlı altını Zenci Musa’ya emanet edildi.
12 Ocak 1917’de, 1285 yıl sonra Peygamberimiz’in (s.a.v) cenk ettiği yerde, Hayber yakınlarında Eşref Bey’in birliği, 20 bin kişilik İngiliz/Bedevi birliği tarafından basıldı.
İki gün süren çatışmalardan sonra Eşref Bey yaralı bir şekilde esir düştü.
SUDANLI ZENCİ MUSA CANI UMURSAMADAN İMANIYLA 300 BİN ALTINI YEMENE NASIL ULAŞTIRDI?!!!
Zenci Musa ise 300 bin altınla birlikte o hengâmede Yemen’e ulaşmayı başardı.
Ama bir daha, 5 yıl boyunca cepheden cepheye koştuğu, omuz omuza savaştığı, “Ben seni babam belledim” dediği Eşref Bey’i göremeyecekti.
Bu günde yerimiz doldu.
MÜSLÜMAN OLMAYAN KİŞİNİN ÖZ KARDEŞİMİZ DEĞİL MÜSLÜMAN OLANIN İLAHİ EMRİN GEREĞİ GERÇEK KARDEŞİMİZ OLDUĞUNUN ETE KEMİĞE BÜRÜNMÜŞ NUMUNESİ SUDANLI MUSA!!!
Irkların veya ana baba birde olsa Müslüman olmayanlar birbirinin kardeşi olmadıkları İlahi emir gereği Müslümanın bizzat din kardeşine öz kardeşinden daha yakındır.
Bunu kullar değil Mevla’mız ve Habibi söylüyor.
Bu günkü yazımızın kahramanı Sudan Zenci Musa ise bu yalın ve su götürmez gerçeğinin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Sudanlı Musa’nın her bir anı Haktan gelen imanıyla devam eden ömrünün bundan sonraki bölümünü de Mevla’mız nasip ederse Pazartesi günü kaldığı yerden devam edeceğim.
Milletimizin milli birliğinin teminatı olan yüce dinimiz İslam ve bu birlikten gelecek olan hürriyetini kıyamete kadar muhafazasında tüm Müslümanlar tarafından ders alınması için okunması ve okutturulması dileğiyle. Cuma’mız Mübarek olsun. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
Devamı Pazartesi’ye.