Doğru ile eğri birbirine zıttır
Bir binayı yaparken, duvarın birisini doğru diğerini eğri yapamazsınız. Eğer bu şekilde bir bina yaparsanız bir gün tepenize çöker. Aynen bunun gibi insan ya doğrudur yada eğridir. Yalan ve sahtekarlığın olduğu bir yerde doğru olmaz. Çünkü bunlar bir birleri ile tamamen zıttır. Karşındaki insanı aldatıyorum zan edersin ama, asıl kendinizi aldatıldığımızın farkında değilsinizdir. Bu aslında şuna benziyor, var iken yok diye yalan söylemek gibidir.
Çok insanlar vardır ki, eğrileri doğrularından çok olmasına rağmen, dürüstlüğü kimseye bırakmazlar. Allah bu tür insanların şerrinden herkesi korusun. Dürüstlük her insanda olması gereken bir vasıftır. Doğru eğrilir kesinlikle kırılmaz.
Yunus Emre, şeyhi Taptuk Emre’nin dergâhında yemek pişirmek için ormandan odun getirmeye gitmiş. Fakat özellikle düzgün olan odunları seçmeye dikkat etmiş. Sebebi sorulunca o şöyle cevap vermiştir. Bu dergâha eğri adam değil, eğri odun bile yakışmaz, demiştir.
Bir İslam alimi hutbesinde çağın ikinci hastalığı olarak bahsettiği husus, sosyal ve politik hayatta dürüstlük ve doğrulukta görülen eksikliktir. Doğruluk ve dürüstlük, İslam toplumunun temelini oluşturmalıdır. Oysa bunların yerine, bu toplumları zayıflatan ve güçsüz bırakan aksi hususlar bugün toplumda görülmektedir. Doğruluğun olmayışı, basitçe “yalan söylemek” olarak algılanmamalıdır. Zira yalan bunun da ötesinde pek çok şekle bürünmektedir. İkiyüzlülük, dürüst olmamanın bir şeklidir ve genelde söylenen şeyin aksine, özelde onun tam zıddını yapmaktır.
Aldatma ve hilekarlık, gerçeklerle oynamaktır, gerçekleri tahrip eder ve yarı doğruları doğruymuş gibi yüceltir. Düzenbazlık, her ikisine de dost görünerekten tarafları birbiriyle karşı karşıya getirir. Bühtan ve iftira, dürüst olmamanın tahripkar bir şeklidir ve sadece başkalarına zarar vermemekte, aynı zamanda toplumdaki dayanışmayı da tahrip etmektedir. Dinî liderleri de, hilekarlık noktasında vermiş oldukları şahsî fetvalar dolayısıyla istisna addedemeyiz. Politikacılar, propaganda kampanyalarında, güç kazanmak ve kendi gayelerine ulaşmak adına bulundukları mevkileri kullanarak dürüst bir imaj çizmeye çalışmalarına rağmen, dürüstlükle bağdaşmayan davranışlar sergilemektedirler.
Doğru olmama illetine çare olarak üstat, toplum hayatında dürüstlüğü ve şeffaflığı reçete olarak sunmaktadır. Müslüman topluluklar, doğruluk, dürüstlük ve sorumluluklarının gerektirdiği prensipleri kendilerine şiar edinmedikleri müddetçe günümüz dünyasında yalana ve bozulmalara karşı toplum hayatına geçerli alternatifler sunmaları mümkün değildir. Orijinal hutbenin Türkçe tercümesinde üstat, bu prensibin hutbenin ilk irat edildiği zamanki şekliyle 1950’lerde de geçerli olduğuna işaret etmektedir: “Ey bu Cami-i Emevî’deki kardeşlerim! Ve 40-50 sene sonra âlem-i İslam mescid-i kebirindeki 400 milyon ehl-i iman olan ihvanımız! Necat yalnız sıdkla, doğrulukla olur. Urvetü’l-vuska sıdktır. Yani en muhkem ve onunla bağlanacak zincir, doğruluktur.”
Cenabı hak bütün ümmeti Muhammedi, bilerek sahtekarlık yapıp yalan söylemekten uzak tutsun. Doğruluktan ayrılmadan Allah bizi dört günlük dünya için bizleri yalan ve sahtekarlık yapmaktan uzak tutsun. Bu dünya için yalan geçerli olur ama ahirette hesabı görülür.