Acemi fıkraları
Bu gün sizlere birkaç acemi fıkraları anlatayım gülüp neşelenin istedim
Köyden şehre gelen köylü sabah kahvaltısı için bir lokantaya girmiş. Sabahın erken saatleri olduğu için oldukça kalabalık olan lokantada yer bulamayan köylü kasiyerin yanındaki küçük masaya oturmuş.
Garson gelince mercimek çorbası söylemiş, fakat bizim köylünün karnı çok acıkmıştır ve çorba gelene kadar ekmek sepetindeki bütün ekmekleri yemiş. Çorba gelince onu da içmiş. Giderken kasada oturan Hacı Ağa'ya borcunu sorduğunda Hacı Ağa: "Ekmeğin parasını ver de çorba bizden olsun" demiş.
Dama Çık Dama
Köyün birinde Ahmet diye bir adam varmış. Hasat zamanı mahsul alınmış ve kuruması için dama serilmiş. Kurda kuşa yem olmasın hırsızlardan korusun diye de damda her gün nöbetçi bir kalırmış. Sıra bizim Ahmet'e gelmiş.
Ahmet nöbet için dama çıkmış. Dayanamamış ve hemen uykuya dalmış. Uyuduğunu gören arkadaşları ona bir şaka yapmak istemişler. Ahmet'in uykusunun çok ağır olduğunu bütün köy biliyormuş.
Ahmet uyurken yatağı ile birlikte Ahmet'i asfaltın ortasına yola taşımışlar. Sabah olmuş. Ahmet'in kulağına müthiş bir korna sesi geliyormuş. O kadar sinirlenmiş ki sonunda basmış kalayı
"Dama çık lan dama" demiş.
Acemi Avcı
Kurtlar Akşehir’e, hatta Hoca’nın mahallesine kadar iner olmuş. Rahmetli de kış kıyamet demeyip komşusuyla kurt avına çıkmış.
Neyse acemi avcı şansı, bir kurdu inde kıstırmışlar. Komşusu hayvanı görmek için kafasını inin ağzından içeri sokmuş. Sokar sokmaz da ayakları halay tutar gibi zıplamaya oynamaya başlamış. Rahmetli, tamam, diye düşünmüş, işte bizim adam kurdu yakaladı. Avcı dediğin böyle olur. Bari yardım edeyim düşüncesiyle adamın ayaklarından asılıp dışarı çıkarmış ki bir de ne görsün; komşunun kafası yok. Hocayı bir düşüncedir almış. Apar topar geri dönüp adamın karısına;
Hatırlıyor musun, demiş, ava çıkarken kocanın kafası yerinde miydi?
Acemi Bakkal
Hoca bu, her mesleği denedikten sonra bir de bakkal açmış. Rahmetlinin “acemi bakkal” olduğunu anlayan bir kadın;
Ben Kedigillerden Deli Ömer’in karısıyım, parasını kocam ödeyecek, diyerek tuzdan bulgura yağdan şekere dükkânda ne varsa hepsinden istemiş. Rahmetli;
Mümkün değil, demiş, kocanın namını duydum ama bile bile sermayeyi kediye yükleyemem.
Acemi Berber
Hoca, bayramlık tıraşı için berbere gitmiş. Ancak, Berberi'nin yerinde sanki cellatlık tan emekli biri varmış. Çaresiz sakalını yeni berbere teslim etmiş. Ama çok geçmeden berberin acemi olduğunu anlamış. Adam usturayı Hoca’nın yüzünde gezdirdikçe, Hoca içinden ‘Kelime— i Şahadet’ getiriyormuş. O sırada korkunç bir böğürtü duyulmuş. Hoca, bu ses benden mi çıktı diye kendinden korkmuş. Berbere;
Hayırdır, demiş, bu ses de neyin nesi?
Biz artık sese alıştık, demiş berber, yandaki nalbanttan geliyor; öküz nallıyorlar! Hoca lahavle çekip;
Ben de, demiş, birini tıraş ediyorlar sandım!