Ağa olsan paşa olsan ne yazar
Zaman zaman MEZARLIKLARI dolaşır kimleri geldi geçti diye bakarım. Ağa olsan paşa olsan ne yazar, nihayetinde yerimiz kara toprak. Dünya baki insanlar ise fani, hoş bir seda bırakmış isen öyle hatırlanır bir fatiha nasip olur. Dünya senin olsa, o kadar insan hizmetinde olsa ve burnun yere düşse almasan ne yazar?
Ahir ömründe insanlığın yararına hizmet ettiysen, garip gurabanın elinden tuttu isen ahirette de hatırlanırsın. Ama zalim, bencil, dünyayı ben mi yarattım, benden aşağıda ekonomik durumu olanları küçümsen ve en yüksek makamda olsan bile insanların gönlüne giremedi isen, Rabbım da senden razı değilse boşa yaşarsın.
Dünya bir imtihan dünyasıdır, bu dünyada imtihanı iyi verirsen öbür dünya da rahat edersin. Ama haksız, ahlaksız, garibanı ezen, insanları küçük gören, meşhur oldum diye insanlara tepeden bakarsan imtihanı öbür aleme gitmeden kaybedersin. Bazıları imtihanı burada kaybedip karşılığını görürken, bazıları hesabını ahirette verir azizim.
Mezarlığı dolaşırken, eski Milletvekillerimizden rahmetli Hüseyin Avni Kavurmacıoğlu, Raşid Daldal ve Mustafa Sabri Güvenç’in mezarlarını ziyaret ettim. Sorsam ne bilen var ne tanıyan var. Bunlar o dönemler birer efsanesiydi, mezarlarını otlar kaplamış.
Pandemi öncesi eski bir tanıdık ve eskilerin ağası olan bir ağabeyi hasta ziyaretinde bulundum. Ben genç bir delikanlı idim, onlar şehri idare eden şehrin ağaları idi. Siyaset konuşurlar bende sohbetlerinde bulunur sessizce onları dinlerdim.
Ziyaretimde eskilerden sohbet ettik ve hatıraları tazeledik. Bana enteresan bir baba hatırasını anlattı:
“ Erdoğan bey benim geçmişimi ve durumumu çok iyi biliyorsun. Rahmetli babam da benim gibi hasta yatakta idi. Beni bir gün yanına çağırdı dedi ki, “ oğlum Eskilin bir çok yerinde arazim var, her şeye sahibim. Ama şu anda beni görüyorsun, bundan 40-50 yıl önce hiç bir şeyi gözüm görmez dünya benim zannederdim. Meğerse dünyada hiç bir şeyim yokmuş. Benim durumumu görüyorsun ona göre yaşa ona göre hareket et” demişti.
Bu nasihate tam uyduğumu zannetmiyorum. Şimdi rahmetli babamı iyi anlıyorum, hiç bir şey benim değilmiş. Dünya benim olsa neye yarar” dedi. bu sözlere katılıp tasdik etmeyen var mı? Var ama kaç tanemiz bunu yapabiliyoruz?
Allah her şeyden önce imanı kamil versin. İmansız ve itikatsız yaşadıktan sonra, son nefesimizde pişmanlık neye yarar. Allah kamil iman ve itikat, kimseye muhtaç olmayacak kadar maddiyat, sağlık ve sıhhat, ahlak, garip gurabayı koruma, huzur, huzurlu aile birliği, insanlara sevgi ve saygıyı Allah bizlere nasip etsin. Bunlar yoksa dünya bizim olsa neye yarar?
Kabir kapısına vardığımızda ne paramız, ne malımız, ne şöhretimiz, ne gençliğimiz, ne güzelliğimiz, ne kibrimiz, ne gururumuz, ne yaptığımız kötülükler ve sağlığımız kalır. Her şeyi orada bırakıp hor gördüğümüz insanlar ile aynı kefeni giyer kabir kapısından içeriye gireriz.
Onun için dünya aç gözlülüğünü bırakarak, imanlı evlat, helal kazanç, temiz Allah, kendimizden aşağıda olanlara destek ve yardım, kabir kapısında iki satır dua edecek nesil bırakmayı Allah bizlere nasip etsin.
Sizleri bilmem ama ben çoğu zaman kendimi sorgularım. Ey Erdoğan şu Aksaray’da binlerce kişi seni tanıyor. Seni Rabbım ne kadar tanıyor, kabirde ne kadar tanınacaksın? Bu tanınmanın kabirde sana ne kadar faydası olacak diye kendimi sorgularım.
Onun için şu fani dünyamızda baki kalmayacağımıza göre, biraz olsun toplum ne kadar iyi der diye yaşamaya çalışmak yerine biraz da Allah beni ne kadar tanır iyi der diye çalışalım. İnsanlar değil Allah bize ne kadar iyi diyor ona bakmamız gerekmez mi? haklının yanında haksızın karşısında olmamız gerekmez mi? Neden hep Allah için değil de kul hatırı için dünyaya bakarız? Sevdiklerimizi menfaat için değil Allah için sevelim.