Algı operasyonuna dava

ERDOĞAN KAYA
ABONE OL

Geçtiğimiz Perşembe günü Aksaray adliyesinde 18 kişinin birlikte Cumhuriyet savcısına dava dilekçesi vererek algı operasyonu hakkında dava açtılar. Bu dava belki de 17 Aralık 2014 tarihinde ülke genelinde başlatılan bir operasyonun ikinci başlangıcı olabilir. Malumunuz bazı Televizyon ve Gazete yetkilileri ile Emniyetçiler usulsüz algı operasyonu yaparak suçsuz ve masum insanların suçsuz yere cezaevinde yatmaları neticesinde mağdur olan bir şahsın İstanbul’da yapılan operasyon hakkında suç duyurusu yapması ile başlamıştı.

    Ama bunun Aksaray ayağını ise çoğu insanlar bilmediği gibi bizim Aksaray medyamızda ilgisiz ve duyarsızdı. 2009 yılının son aylarında başlatılan İstanbul operasyonunun başlangıcı ile 28.03.2010 yılında Aksaray’da devam eden operasyonda El-Kaide üyesi suçlaması ile 23 kişi gözaltına alınarak 2 kişi tutuklanarak 5 ay cezaevinde yatmışlardı.

      Bu operasyon sonunda devam eden mahkeme keyfi yere uzadıkça uzamış ve 2014 yılı sonlarında 23 kişi suçsuz bulunarak berat etmişlerdi. Bu operasyonun arkasında Paralel yapının olduğu zaman içinde gün yüzüne çıkmıştı.

      Berat edenlerden şuanda Aksaray’da bulunan 18 kişi toplu halde o dönemin operasyonda katkısı olan başta Fetullah Gülen, dönemin savcısı İsmail Uçar, Hakim Hülya Ünüvar, Emniyet Müdürü Halis Böğürücü, Terörle Mücadele Şube Müdürü, operasyona katılan Emniyet mensupları hakkında dava açarak suç duyurusunda bulunmuşlardır.

     Bu operasyon içinde benimde yakınlarımın olması nedeniyle dönemin Emniyet Müdürü şimdi Diyarbakır Emniyet Müdürü olan Halis Böğürücüyü ziyaret ederek kendilerinden bilgi almak istemiştim. Kendisi bana; “ bunlar cihat yapmak istiyorlarmış cihadı biraz Emniyette yapsınlar” demişti.

     Bende kendisine; “ cihat neyle yapılır neler bulup elde ettiniz kitapla cihat mı yapılır. Ne tür silahlar buldunuz cihat yeterli silahla olur bunların aslı yok bu insanlara yazık etmeyin suçsuz günahsız insanları burada tutup mağdur etmeyin” demiştim.

      Ama ne çare bu insanlar üç dört gün keyfi yere tutulup hem madden hem manen mağdur oldukları gibi, içeri girenlerde keyfi yere cezaevinde yattılar. Asıl bunların suçları ise paralel yapının ülke genelinde yaptığı yanlış İslami faaliyetlerin yanlışlığını ortaya koymalarından başka suçları yoktu.

     Hatta bunların içinde cezaevinde yatan bir kişinin rahatsız olan çocuğunun tedavisine devam etmesi gerekirken tedavisi yarım kalmıştır. Hastalığı ise zamanında tedavi edilemediği için hala rahatsızlığı devam etmektedir.

      Maddi ve manevi kayba uğrayan bu insanların vebali ve hakları ne olacaktı? Bazıları esnaf, bazıları memur ve bazıları farklı işlerde çalışan insanlar terör örgütü bağlantısı ile suçlanmaları dolayısı ile maddi ve manevi zararlara uğramışlardır.

      Hatta bazıları evlerini değiştirip başka mahallelere giderken bazıları da evlerini satıp mahalle değiştirmiştir. Evlerindeki aramalarda en ufak bir terör eylemi ile bağlantı bulunamazken, evlerinden sadece kitaplar karakollara götürülmüş ve götürdükleri kitapları üç gün sonra tekrar vermek durumunda kalmışlardır.

      Dava sonrası basın açıklaması yapan Ali Zeki Kaya hocam enteresan açıklamalarda bulunmuştur. Yaptığı uzun açıklamada önemli olanı ise:

      Sohbet ettiğimiz oda ve camiye dinleme cihazı koyarak bizleri dinlemişler. Biz ne yapmışız burada Tefsir ve Hadis okuyoruz, dini vecibelerimizi öğreniyorduk. Ailelerimizin bohçalarına bizler el sürmezken Emniyet mensupları bu bohçalara varana kadar açarak ortalığa saçmışlardır. Evlerimizde el değmedik yer bırakmadan aradılar.

      Bu dava şahsımıza yapılmış bir dava olsa idi zaten davacı olmazdık. Bu dava bizim şahsımızda Kuran ve Sünnete yapılmış bir saldırıdır. Yahudi ve Hristiyanlığa hizmet eden Paralel yapının yaptığını yanına kar koymamak için birlikte dava açtık” diye devam etti.

     Bu dava sonunda mağdur olanların şikâyeti ile yeniden bu işe bulaşanlar ceza görmesi gerekir diyorum. İnanıyorum ki bu yeni bir mağduriyet operasyonu başlatabilir.