Bahçelerde çalışmayı görünce eskiye gittim
Geçtiğimiz günlerde köyüme giderken üzüm bağlarına bel sallayanları ve karpuz tarlalarını çapa yapanları görünce çocukluğuma gittim. Tarlalarda bacıların kabak, fasulye çapasını ve biber, domates ve salatalık dikenleri görünce ister istemez insanın çocukluğu aklına geliyor. Tabi köyde yaşamış iseniz. Ya şimdi bir bakın mevsimler ne hale geldi, her mevsimde her meyveyi bulur olduk.
Her şey hormon olmuş, mevsimler birbirine karışmış, ne yeyip içtiğimiz belirsiz olmuş. Bırakın tabi gıdaları, insanlar naylon olmuş. Sağlık sıhhat bozulmuş. Rahatlıktan hanımlar ayakta duramaz hale gelip tosun gibi olmuş. Erkekler geçim ve teknolojinin ardından koşmaktan, borç gırtlağına gelmiş, psikolojisi bozulup ruh hastası olmuş.
Şimdiki gıdalar ve insanlar naylon olduğu için ne tadı var, nede tuzu. Kokusu bile bozuk. Eskilerin gıdalarının kokusu bir ayrı iken, insanların kokusu da güzeldi. Kimyasal koku sürüneceğim diye insanlar farklı farklı kokuyor. Hadi sende canım, ter kokusu da mı güzel olur diyenlere bir teşbih, bir espridir.
Geçen günlerde, kardeşlerimle bir hafta sonu bir yere giderken arabanın içinde eskilerden, kuraklıktan ve bu senenin fazla yağışından söz açıldı. Sonra eskilerden anlatmaya başladık. Birbirimizin unuttuklarını birimiz anlatarak geçmişi yaşadık. İnanın şöyle bir düşündüm o çok güzel lezzetleri masrafsız, parasız yeyip tatmışız. O tat ve lezzetleri halen damağımızda hissediyoruz.
Bizim köyümüzde üzüm bağı çok olduğu için, rahmetli anam, pekmezin yanında, kabak reçeli, pekmez tarhanası, pekmez helvası, pekmezle tereyağı karışımı bir kızartma gibi güzel tatlılar yapardı. Şimdi bakıyorum, telef olmasın misalinden pekmezle geçiştiriyorlar.
Mantılar, makarnalar, erişteler, incelekler, bulgurlar, erişteler, tarhanalar yapılırdı. Hele o tarhananın hafif dışı kurumuş içi yumuşak bölümlerini anam görmeden çalar yerdik. Tadına doyum olmazdı. Öyle mis gibi kokardı ki, tarif etmem mümkün değil. Koyunu olanlar, kaymak dökerler, tere yağlar, peynirler, kurumuş üzümler, daha sizlere hangilerini anlatayım. Her biri bir ayrı lezzet ve tat içinde yenirdi.
Tepsi içinde bizim oralarda hamur ve tere yağdan yapılan katmer dediğimiz bir armağan düğün ve misafirlere götürülürdü. İnanın biz ondan çok az tadardık. Anam yapsa da yesek diye gözüne bakardık. Ara sıra bize yapar yerdik, onun lezzetini halen unutmamız mümkün değil. Bunların tamamını hanımlar yapardı. Hem de çok sağlıklı idiler. Bunun kaç tanesini şimdiki hanımlar yapıyor? Ne gezer efendim, herkes hazırcı, ev ekonomisi açıldıkça açılıyor, rahatlıktan dolayı onlarda hastalanmaktan usanıyorlar. İşte kış mevsimi, kaçımızın evinde yazdan kalma bu yiyecekler saklı? Bu mevsimde yiyebiliyor muyuz? Bunları şimdilerde belli yerlerdeki baharatçı ve bitkicilerden satın alıyoruz. Peki, o eski tadı veriyor mu ne gezer.
Sonbaharda kat kat yufka ekmekler yapılır kayılırdı. Bir kış o aile onu yerdi. Ara sıra çörek ismi verdiğimiz ekmekler tandırda çekilirdi. Şimdiki gibi fırınlı sobalarda yoktu. Tandırın kalan ateşine çömlekte kuru fasulye vurulurdu, yüz metreden kokusunu alırdınız. Yufka ekmeğe çok kuru fasulye dürünüp yediğimi bilirim. Var mı onun tadını şimdilerde alan? Çörekle birlikte bizim oralarda bazlama denen mayalı yapılırdı, bir kış böyle geçerdi. Hiçbir yiyeceğe para verilmezdi. Her şey yerli malı idi.
Kışlık yiyecek olarak, taze fasulye, kabak, domates gibi birçok sebzeler kurutulurdu. Karpuzlar, saman içine saklanır, bir kış boyu yenirdi. Bunların hangi birisini anlatayım.
Bakıyorum şimdi köylülerde şehirli olmuş, somun ekmeği ayaklarına geliyor parayla satın alıyorlar. Köylerde buğday ekimi bitmiş, herkes arpa ekiyor. Harman bir haftada kalkıyor. Bahçe ve sebzecilik bitmiş. Su bahane ediliyor, suda olsa kimse artık bu işlerle meşgul olmuyor. Tabii olmayan kimyasal gıdaları yiye yiye hem kendimiz sağlığımızdan olduk, hem de kendimiz hormonlaştık. Çalışmaya çalışmaya da pas tutup tembel bir toplum olup çıktık. Anam ve onun gibi hanımları ara ki bulasın vesselam.