Bereket yağmaya başladı
Üç gündür yağan karı görünce sevinmemek elde değil. Çiftçilerimizin yüzü gülerken bizlerinde yüzü mikropların kırılması nedeniyle güldü. Son günlerde hızlı bir şekilde yayılan gribal hastalıklar çevre yaşam koşullarının yoğun olduğu yerlerde daha çok meydana geliyor. Eskiden bu yana büyüklerimizden duyduğumuza göre kar çevredeki mikrobu kırar derlerdi. Bizde buna inananlardanız, gerçeği de bu olsa gerek.
Kuraklık çiftçiyi etkilerken, bundan sadece çiftçilerimiz etkilenmez. Çiftçi olmayanlarda bundan etkilenir, çünkü soframıza gelen her gıda ve ürün çiftçilerimizin emekleridir. Eğer çiftçinin yüzü gülmez ürün az olursa bunlar hepimizin sofrasına yansıdığı gibi cebimizede yansıdığını bilmeyen yoktur.
Bu nedenle son yağan yağışlar hepimizin yüzünü güldürmüştür. İnşallah bu yağışlar uzun süre devam ederde toprak yeterli suyunu alırken yeraltı kaynaklarımızda yeterli düzeye gelir. Uzun dönemdir ilimiz kurak bölgede olması nedeniyle susuzluk ve kuraklık sıkıntısı çektiğimizi biliyoruz. İki yıl önce çiftçinin mahsulünün tarlada sıcaktan kuruyup ambarına doldurmadan tekrar tarlalarını sürdüklerini biliyoruz.
Aslında son on yıldır ilimiz kuraklık yaşıyor, eskiden böyle bir kuraklık olmazdı. Bizim çocukluğumuzda Aksaray ve civarına yağan kar Güneydoğu illerini aratmazdı. Bundan dolayı mahsul gübresiz ve ilaçsız olmasına rağmen bol verimli olurdu. Benim 20 li yaşlarımda gübresiz tarlalarda buğdayı makine yok orak ve tırpanla biçilirdi. Ben tırpanla çok ekin işledim hem de ağzı yabana dediğimiz hasatla yapardık.
Çok iyi hatırlıyorum köyün yakınında bir tarlamız vardı, ekin hasadı zamanında bile ekinlerin tabanı yani toprak hala rutubetli hatta bazı yerlerine ayağımız batardı. Rutubetli ekinlerin içinde kurbağalar hoplardı.
Bugün ise kuraklıktan aynı tarlalarda biçerdöver zor ekin biçiyor. Bugün çöl bölgemizdeki o dönemlerin hububatı susuzluktan yeterli verim alınamadığı için bugün kuraklığa dayanıklı alternatif ürünler denemeye başlandı.
Çöl bölgemizde eskiden sadece hububat ekilirken bugün tamamen suya dayalı ürünler ekiliyor. Pancar, mısır, ayçiçeği ve yonca suyla verim veren bir üründür. Dolayısı ile sulanması gereken bu ürünler için yeraltı suları tüketildiğinde vahşi sulama susuzluğu getirmiştir. Artık kuraklığa dayanıklı ürünlere dönülmeli.
Birazda karı görmüşken yeni nesil kuşakları bizim çocukluğumuz dönemindeki kıştan bahsedeyim. Şimdi 20 cm. kar yağınca okullar tatil ediliyor. Bizim öğrenciliğimizde bir m. Kar yasada okullar tatil edilmezdi, tatil edilse kimsenin iletişimden dolayı haberi olmazdı. Eğer kardan dolayı okullar tatil edilmiş olsaydı 4 ay kış mevsiminde okul tatil olurdu.
Şimdiki gibi kömür ve doğalgaz yoktu ki, sobada yakıp binayı ısıtsanız. Koltuğumuz altında birer topak tezek her gün okula götürülür sobalarda tezek yakılırdı. Herkesin hayvanı olmadığı için tezeği olmayanlar bulunurdu. O insanlarda evlerinde samanın irisini sobada yakarlardı. Hatta bazı ailelerin evleri kemer olur orada kürsü dediğimiz tandır ateşinin üzerine kapatılan taş kapaklarda kilim altına sokulur ısınırlardı.
Sabah okula gideceğiz bir kalkarsınız boyumuzca kar yağmış. Rahmetli babam öğretmen olmasına rağmen sabah namazında kalkar elinde kürekle okula gideceğimiz yola çığır açar oradan okula giderdik. Şehre gelip girmek zaten mümkün değildi, şehirle irtibat kesilirdi. Hastalara ise o dönem köylerdeki askerde sıhhiyecilik öğrenenler her hastaya penisilin iğnesi, yani antibiyotik yaparlardı.
Kışın şimdiki gibi salatalık, domates ve yeşillik olmazdı. Yazdan annelerimiz tarafından hazırlanan yiyecekler sofrayı süslerdi. Şimdi bakıyoruz yazın ne tür meyve sebze varsa kışında tamamı sofralarımızda.
Bu nedenle gerçekten ben o eski kışlardaki kar ve yaşamı özledim. Şimdiki çocuklar buz ve karda kayabiliyorlar mı? Az kara çıksa çocuklar anneleri hasta olur diye izin vermiyorlar. Çocuklar şu az bir karda bile onların oynamalarına müsaade etmiyor ki çocuklar çocukluklarını yaşasınlar. Hiç kar görmemek yerine bunda şükür diyoruz.