Bundan sonra ne yapılmalı?
Bir darbe kalkışması ile karşı karşıya kaldık ve halkımızın tepkisi yüce Rabbimin verdiği cesaret ve güçle bu badire atlatıldı. Atlatıldı atlatılmasına da yarın bir başka cemaatin böyle bir kalkışmayacağına kim garanti verebilir? Cemaatin amacı halkımıza doğru İslamiyet’i öğretmek olmalıdır. Kuran ve Sünnet vatandaşımıza iyi anlatılmalı, devletin açtığı okulları açarak din adına hareket ederek devleti ele geçirmek için beyin yıkanılmamalı. Fetö terörüstüde geçmişte bizi din ve inancımızla kandırdı. Din adına bu toplumu soydu, zekâtına ve fitresine varana kadar topladı. Bakıyorsunuz din adına elde var sıfır.
Devleti ele geçirme terör örgütü kurmak için çocukların beynini yıkamak yerine yüce dinimiz bu gençliğe iyi anlatılmalı. İşte bundan dolayı bugünkü hainlikleri yaşıyoruz, din doğru anlatılmıyor. Kadim dostum ve beraber çalıştığım Milli Gazete yazarı Burhan Bozgeyik kardeşim bugün muhteşem bir yazıyı, “ Doğru İslamiyet’i Öğrenmek” başlığı ile kaleme aldığı yazıyı sizlerle paylaşıyorum:
“15 Temmuz gecesi yaşadıklarımız büyük fitneydi. Doğru. Ancak bu fitnenin kaynağı, hastalığın sebepleri üzerinde hiç durulmuyor. İşte işin üzücü tarafı bu… Şimdiki fitnenin adı “FETÖ” … İyi de bu sistem böyle devam edip gittiği müddetçe FETÖ gider Metö gelir. Zaten düzinelerle Fetöler sırada bekliyor.
Çare: Bu ülkenin Müslüman halkına “Doğru İslâmiyet’i” öğretmek. Bu insanlar dinlerini hüve hüvesine nereden öğrenecek Mesele dönüp dolaşıp sisteme geliyor. Yani temeli Tek Parti-Tek Şef devrinde atılan sisteme.
1924 Anayasası’nda, “Devletin dini, din-i İslâm’dır” deniliyordu. 1921 geçici anayasasını ve 1924 Anayasası’nı hazırlayan, Kurtuluş Savaşı’na nezaret eden “Gazi Meclis”ti. Ne tuhaftır ki, şimdi yeni Anayasa hazırlanması gündemde iken bir tek milletvekili bile, “Ben bu gazi Meclis’in hazırladığı Anayasa’yı teklif ediyorum!” demiyor. Demeyince ne oluyor Darağaçlarının gölgesinde yapılan devrimlerin gölgesi ve hâkimiyeti devam ediyor. Meselâ o devrimlerden biri olan “Tevhid-i Tedrisat Kânunu” gibi. Evet, bu kanunla, medreseler kapatılmadı, ama “talebe yok!” denilerek yok edildi. Bütün medreselere el konuldu.
Şu yaşadığımız hâdiselerden yüreğimiz yandığı için artık gür sesle haykırarak soruyoruz: Tek Parti devrinde medreseler kapatıldı, din dersleri yasaklandı, hatta Kur’an öğrenmek bile yasaklandı. İyi de bu millet dinini nereden öğrensin Denilecek ki, 1950’den sonra İmam-Hatipler açıldı, Kur’ân kursları açıldı vs… Peki milletin üzerine kurşun sıkan ve kurşun sıkmak için bekleyen bu kadar insan nasıl yetişti Bu kadar insan bir sapığın peşine nasıl takıldı Bu insanlar İslâm’ı hakkıyla bilseydi, muhakeme ederdi, o sapkının söylediklerinin imanın esaslarına, İslâmiyet’e, Kur’ân’a ters olduğunu görürdü.
Bu ülke nüfusunun yüzde 99’u Müslüman, yüzde 1’i Hıristiyan ve Yahudi. Bu yüzde 1’lik nüfus, dinlerini öğrenme, çocuklarına öğretme ve dinlerini yaşama hususunda yüzde 99’luk haklara sahip. Nüfusun yüzde 99’unu teşkil eden Müslüman halk ise dinlerini öğrenme, öğretme ve yaşama hususunda yüzde 1’lik hakka sahip. Bu dehşetli bir tenâkuz değil mi.. “Hıristiyan ve Yahudi azınlığın bu hakları Lozan Antlaşması ile teminat altına alınmış” denilebilir. İyi de Müslümanların bu haklarını teminat altına alan hukukî düzenlemeler niçin yapılmıyor?
Doğu insanı bir asra yakın cahil bırakılmış. Evet, medreseler var, ama kaçak göçek. Siyasî iktidarlar göz yummasa hiçbiri faaliyet gösteremez. Şimdi konuşmak zamanı:
1. Medreseler resmen faaliyete geçmeli: Ancak “laik-maik” denilmemeli. Medreselerde doğru İslâm, yani Peygamber Efendimizin (A.S.M.) Allahu Azimüşşan’dan alıp insanlığa tebliğ ettiği din ne ise o öğretilecek. İslâm’ı doğru anlamayı sağlayacak ilimler öğretilecek. Doğudaki medreselerde fen ilimleri de okutulabilir. Ancak ismi “üniversite” olmaz da “medrese” olur.
2. Şeyhülislâmlık ihdas edilmeli. Ortodoks Hıristiyanların Patriği var. Ermenilerin Patriği var. Yahudilerin Haham’ı var. Müslümanların da Şeyhülislâm’ı olmalı. Medreseler de bu Şeyhülislâmlığa bağlanmalı. Müftüler, imamlar, vaizler ve bütün İslâmî hizmet gören vazifeliler de bu makama bağlanmalı. Şeyhülislâmlık ta Cumhurbaşkanlığı’na veya Anayasa’da değişiklik olursa Devlet Başkanlığı makamına bağlanmalı. Bu müessese tıpkı Asr-ı Saadet’te ve Osmanlı devrinde olduğu gibi hür ve muhtar olmalı.
3. Müslümanların çocukları her yaşta, her eğitim seviyesinde dinini öğrenmeli. Ders kitapları ona göre telif edilmeli. Öyle ki, eğitimin hangi kademesinden mezun olursa olsun, Müslüman bir kişi, din konusunda neyin doğru, neyin yanlış olduğunu kolayca anlayabilmeli.
Sözün özü: İslâmiyet Müslümanlara layıkıyla öğretilirse ne FETÖ, ne metö, ne IŞİD, ne de sayılamayacak kadar çok sapık cereyanlar yaşayabilir. Bu ülkenin insanlarına yazık etmeyelim. Bir an evvel doğru İslâmiyet’i öğrenmesine zemin hazırlayalım.”