Dünden bugüne Türkiye üzerine oyunlar (2)
Klaus Gunter’in açıklamalarına dokunmadan sizlerle paylaşmaya devam ediyorum:
“O dönemde Türk ve Müslüman kimliğine bürünmüş gizli Ermeni ve Yahudiler, iktidarı ele geçirdikten sonra Türkleri nasıl yönlendirecekleri, yeniden dindar bir Osmanlının kurulmasının önüne nasıl geçebilecekleri konusunda da anlaşmazlık içinde oldular. Önce Türkleri Hristiyanlaştırmayı düşündüler. Kendi aralarında uzun uzun tartıştılar. Bunun uygulama esnasında başarısız olacağını öngörüp kısa sürede vazgeçtiler. Bu tartışmalar, pek çok saygın ismin hatıralarında yazılmış ve tarihe not düşülmüştür.
Ardından Türkleri evrimci yapmak istediler. İşte Kemal paşa "Hepimiz maymunlarız, hepimiz süfreler gibi sudan çıktık" şeklindeki sözünü o zaman söyledi. Lakin Türklerin evrimci zihniyete sahip bir topluluk yapılamayacağı da öngörülüp bunda da ısrar edilmedi.
Yine o günün idarecileri benzeri şekilde “Hocaları, din ve namus telakkisini toptan kaldırmalıyız. CHP’yi ve memleketi din ve namus telakkisinden arındırılmış kişiler ile kısa sürede zengin edip güçlendirmeliyiz. Dini ve namusu olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar” şeklindeki çok tartışılmış sözleri sarf ederek toplum üzerindeki etkisini ölçtü.
Takdir edersiniz ki 1915 yılının sonuna kadar ismi bile duyulmamış, siyasi, fikri ve askeri sahada hiçbir başarısı olmamış, yine kendisi gibi gizli Yahudi ve Ermenilerin kontrolündeki İstanbul basını tarafından 1915 yılından itibaren sürekli gerçek dışı haberler ile parlatılmış Kemal paşayı, basın gücüne aldanarak gerçek bir kurtarıcı zan eden Türk halkı bu sözleri duyunca adeta travma geçirdi. Hal böyle olunca, başka bir yöntem bulunmalı idi. Halkın bu şaşkınlığı ve tepkisi çok iyi ölçüldü. Israr edilmedi.
Bundan sonra ise akla laiklik geldi. Laiklik söylemleri Türklere yabancı idi ama bu bahane ile Türklerin İslam’dan ve bin yıllık kültüründen uzaklaştırılabileceği hususunda bu gizli teşkilatlanma arasında fikir birliği oluştuğunu söyleyebilirim.
İktidarı ele geçirmiş bu gizli Yahudi ve gizi Ermeni azınlık, İngiliz desteğini de arkasına alarak, laiklik söylemleri ile dine karşı öyle bir mücadeleye girişti ki, Avrupa toplumları bunları duysa inanamaz. Tabii burada din derken kastım İslam dini. Yoksa Hristiyan ve Yahudilerin haklarına hiç kimse karışmadı. Düşünebiliyor musunuz bin yıldır Müslüman olan Türkleri idare edenler Müslümanların kutsal kabul ettikleri Cuma gününü iş günü yapıp, Hristiyanların ve Yahudilerin kutsal günleri olan Cumartesiyi ve Pazarı tatil yaptılar.
Kılık kıyafetten, alfabeye, fikriyata ve vicdanlardaki inançlara kadar her şeye devlet gücü ile müdahale edildi. Bir Diyanet İşleri Kurumu tesis edilip din, tamamen devletin daha doğru ifade ile Kemalist rejimin kontrolü altına alındı. Bunu Türkler de Avrupa toplumları da bilmez ama iş öyle bir raddeye geldi ki ünlü İslam ve Türk büyüklerinin mevcut bulunan kabirleri ve türbeleri, bu dönüşümün uzun sürmesine sebep olacak ve milli-manevi değerleri diri tutacak diye tahrip edildi. Yaklaşık 64 bin ünlü kişinin mezarları açılıp kemikleri devlet tarafından çalındı. Bu gün içlerinde Mimar Sinan gibi dünyaya mal olmuş yüce bir şahsiyetin bile bulunduğu 64 bin kıymetli insanın kemiklerinin akıbeti bilinmiyor. Her hususta olduğu gibi bu hususta da taktik bir hareket tarzı sergilendi. Elbette ki dünya tarihinde eşi görülmemiş böylesine bir kafatasçılığa, ırk ve din düşmanlığına, böylesine bir hukuksuzluğa “Kimin Türk olduğunu, kimin Türk olmadığını belirlemek’ gibi komik bir mazeret buldular.
Kafataslarını mezura ile ölçüp sözde Türk olup olmadıklarına karar veriyorlardı. Üstelik ölçtükten sonra da yerine koymuyorlardı. İslam düşmanlığı, geçmişte yaşamış Müslümanlara kadar uzanıyor ve bu Müslümanlar kabirlerinde bile işkenceye tabi tutuluyorlardı. Bu işle Kemal paşanın manevi kızlarından biri hususi olarak ilgileniyordu. İngilizlerin meşhur ve muteber tarihçisi Arnold Toynbe’nin de sık sık dile getirdiği gibi, korkunç bir inanç, kültür ve can kıyımı yapıldı. Sadece İstiklal mahkemeleri üzerinden yapılan zulmü anlatmak aylarca sürebilir. Avrupa toplumları bu İstiklal mahkemelerini de pek bilmez. Bu mahkemelerin sadece adı mahkeme idi. Önce asıp sonra usulden yargıladıkları çok olmuştur. Tabii ki bu mahkemelerin reisleri de çoğunlukla Sabetaycı ve gizli Ermeniler ile masonlardı.
Yarın konuya devam edelim.