Her doğru her yerde söylenmez
Adam suç işlemiş, kadı nın huzuruna çıkarılmış. Kadının gözü de kör imiş, suçlu ifadeye girerken; “Selam ün aleyküm kör kadı” demiş. İfadesi alınan suçlu işlediği suçun vereceği cezanın yarı fazlasını almış. Suçlu kadıya sormuş; “ Bana niçin bu kadar ceza verdin” diye.
Kadı cevaplamış; “ benim gözümün körlüğü senin bana kör kadı diye hakaret etmeni gerektirmez. Bana yaptığın hakaretten cezanı yarı yarıya artırdım” demiş.
Aslında konuya bir farklı gözle bakacak olursak, suçlunun söylediği doğru. Ama her doğru her yerde söylenmez. Kadı nın gözünün kör olması, ona kör diye hitap etmeyi gerektirmez. Dolayısı ile insanların birbirlerine kızgın, küs ve husumetli oldukları zaman dahi, kırıcı üslupla hitap etmelerinin doğru olmadığı gibi. Kırılmış olanlarında aralarının düzeltilmesine çalışılmalı. Bir tarafta kötülük varsa dahi onu önleme gayreti içinde olunmalı.
Cenab-ı Hak fussilet süresi: 34 ayetinde mealen buyuruyor ki: “ Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle onun arasın da düşmanlık bulunan kimse, sanki candan bir dost olur.”
Yine Al-i İmran süresi: 134 ayetine Allah: “ (O takva sahipleri) Öfkelerini yutanlar, insanları affedenlerdir. Ve Allah iyilik yapanları sever” buyurmaktadır. Doğruluk yapıyorum diye insanları kırmak. İnsanlar arasını açacak davranışlarda bulunmak dinimizin yasak ettiği fiil ve davranışlardandır.
Husumetle ve muhabbet sıfatları, nur ve zalimlik gibi birbirlerine zıttırlar. Bunlar mana itibarı ile bir arada yaşayamazlar. Kalbinde muhabbet olan insan, mümin kardeşini sever. Fena insanların kötülüğünü istemek yerine ona sadece acır. Size karşı daima kötülük düşünen insana muhabbet besleyin, o zaman karşınızdaki insan da size muhabbet beslemek zorunda kalır. Bir hadisi şerifte buyruluyor ki” Üç günden fazla mü’min mü’mine küsüp kat-ı kızgınlık etmeyecek.”
İnsanlar daima affedici olmalılar. Affedilmeyecek durumlarda vardır. Bunlar ayrı bir konu ile işlenmesi gerekir. İsterseniz benim anlattıklarımı anlamanız bakımında şu sözlere kulak vermeniz gerekir; “ Şerefli ve izzetli bir kimseye ikramda bulunduğun zaman onu elde edersin. Aşağılık ve kötü birisine iyilik etsen, o daha da azar.”(Şerhu Divani’l-Mütenebbi:2/11)
İnsan bezen taraf olduğu ve muhabbet beslediği insanların da ayıp ve kusurlarını görmez. Bazen onların kusur ve ayıplarına ortak olarak örtmeye çalışır. İşin içinde rızay-ı ilahi olduğunda iş değişir. Eğer rızai ilahi olmazsa, her önümüze gelen insana husumet besleriz. Buda güzel bir vasıf değildir. Daima kendimi doğru, mesleğimizi hak bilir kimseyi dinlemez ve tanımayız.
Dolayısı ile insanlara husumet etmek ve kin beslemek yerine, kalbindeki kötülüğe husumet et. Onun define çalış, nefsin ile mücadele ederek onun kötülükleriyle mücadele et. O kötü nefsin hatırı için mü’min kardeşlerine husumet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen, kâfirler, zındıklar çoktur; onlara husumet et. Muhabbet sıfatı muhabbete layıktır. Husumet sıfatı da her şeyden önce kendisi adavete layıktır. Eğer hasmını mağlup etmek istersen onun fenalığına karşı iyilikle mukabele et. Kötülükle karşılık verirsen husumeti azdırırsın. Dost olursan kalbini yumuşatır, dostluğunu kazanırsın.
Şu satırlarla konuyu bitirmek istiyorum; “Senin üzerine haktır ki, her söylediğin hak olsun. Fakat her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı; fakat her doğruyu demek doğru değildir. Zira senin gibi niyeti halis olmayan bir adam, nasihati damara dokundurur, aksülamel (ters tepki) yapar.”