İlla edep illa edep
Edep, söz ve davranışların adaba uygun şekilde olmasıdır. Bir başka ifadeyle, Allah’ın emrettiği gibi yaşamaktır. Hz. Mevlâna edep hakkında şöyle der: “Eğer insanoğlu edepten mahrum ise insan değildir. İnsanın hayvandan farkı edeptir. Gözünü aç ve Allah’ın bütün kelamına dikkat et. Bütün Kuran’ın manası edeptir.”
Nur suresi, 30 ayette şöyle buyrulmaktadır: “(Resulüm!) Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.”
Yunus Emre edebin önemini şu sözlerle ifade etmiştir:
“Girdim ilim meclisine, eyledim kıldım talep,
Dediler ilim geride, illa edep illa edep.”
Genel ahlak kurallarına ve toplum normlarına aykırı, toplumca kabul görmeyecek ve rahatsız edici bulunacak ya da sadece kendimize yakıştıramadığımız bazı tutum ve davranışlarımızla yüzleştiğimizde/yüzleştirildiğimizde utanırız. Yüzümüz kızarır, başımız öne doğru eğilir, karşımızdakine veremediğimiz cevapları yerlerde ararız sanki. Üzerimizde toplanan yadırgayıcı bakışlardan dolayı içimiz sıkılır, hatta eğer bu his dayanılmaz derecede yoğun olursa “Yer yarılsa da içine girsem” dedirten bir kaçma, yok olma arzusunu da beraberinde getirir. Peki, gerçekten “Hayâ” bu mudur? Buraya kadar aslında sanıldığı gibi hayâyı değil, yaşantımızda hayâ duygusunun unutulup tekrar hatırlanması durumunda karşımıza çıkan “utanma” duygusunu anlatmış olduk.
Zira yanlışımızı engelleyecek değerimiz olan “hayâ” aynı zamanda bu yanlışımız sonrasında yaşayacağımız pişmanlığın da sebebidir. Buradan şu sonuç çıkarılabilir. Eğer içimizdeki hayâ en azından yanlış yapmamızı engelleyemiyorsa bile sonrasında pişmanlığa ve utanmamıza sebep olmaktadır. Bir kul olarak her zaman yanlış yapma ihtimalimiz olduğunu göz önüne aldığımızda, bu değerimizin yanlışlardan dönüşümüz için de son derece önemli olduğu görülmektedir. Öyleyse hayâ bir kılavuzdur diyebiliriz.
Allah’tan utanmak, imanın kuvvetli olduğuna işarettir. Hayâsı olan Allah’tan utandığı için günahtan çekinir. İnsan yaratılışında var olan hayâ, İslâm dininin özü olan iman ile beslenip gelişince insanda iffet olarak, ar ve ayıplara karşı en büyük kalkan şekline dönüşmektedir. Peygamber Efendimiz, “İman, yetmiş kusur şubedir. Onun en üstünü (Lâ ilâhe illallah) sözüdür; en aşağısı ise, yoldan eziyet verecek şeyleri kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.” buyurmuştur.
Edep ve hayâ insanın vicdani ve ahlakıyla yakından ilgili olan ve kişiliğimizin temelini oluşturan duygulardan birisidir. Hem İslam dininde hem de Türk aile kültüründen gelen edep duygusu gerek büyüklere karşı olan saygı ve küçüklere olan sevgimizi gerekse de insani ilişkilerimizi sağlıklı bir şekilde yürütmemizi sağlayan bir olgudur. Edepsizlik ve hayâsızlık, insani kötüye yönelttiği ya da kötü yoldan alıkoymakta bir engel teşkil ettiğinden dolayı hiçbir zaman hoş karşılanmamaktadır.
Edep ve hayâdan yoksun insanların neler yapabileceğini tüm çirkinliği ile görebilmekteyiz. Bu yönü ile edep ve hayâ duyguları sağlam olan insanların, zayıf imanlı olsalar dahi toplumdan utanan tarafları onları saygın bir noktada tutabilmektedir. “Allahtan korkmuyorsun bari kuldan utan” sözü bunu anlatan güzel bir misaldir. Tabii ki en güzeli Allah korkusu ile beraber olan edep ve hayâdır ama sadece ikisi bile kişiyi insanlık sınırlarında tutabilmektedir.
Özetle hayâ, insanı insan yapan ve elbette daha güzel bir insan yapan değerlerimizden biri. Ve yine tüm değerlerimiz gibi, ancak kıymet verdiğimiz ölçüde bizi değerli kılacaktır.