KENDİMİZİ NEDEN KUSURSUZ GÖRÜRÜZ?

ERDOĞAN KAYA
ABONE OL



Kendi kusurunu görmeyen insan hiçbir zaman düzelemez. Dört dörtlük olmamız zaten mümkün değil ama kusurlarımızı gördüğümüzde en azından kusurlarımızı asgariye indiririz. Ama nedense hiç birimiz kusurlarımızı kabul edip hatadan dönmeyi gururumuza yediremeyiz. Tıpkı, “ ben kolay kolay özür dilemem” kabadayılığın da olan insanlar gibi. Hatadan dönmek bir erdemlilik olduğu gibi insan olmanın da gereğidir.

Utanmak, çekinmek, edepli olmak, saygılı olmak, başkalarının hak ve hukuklarını korumak, ahlaklı olmak, büyüklenmemek gibi güzel hasletler insanı kusurlu edip küçültmez aksine onu büyütür ve saygı görmesini sağlar.
Eskiler anlatırdı, cebine üç beş kuruş giren bazı insanlar kafasına birde fötr şapka takar havaya bakarak yürürmüş. Ayağına tavuk civcivi dokunsa çiğner geçerdi derler. Öyle olmaya ne gerek var? 
Kendimizi ayna karşısına alarak bir incelesek tutacak hiçbir tarafımız yoktur. Ele alınacak bir yanımızda yoktur, ne kadar yalan dolanla saklarsak saklayalım kimse görmüyor diye düşünmeyelim. Vallahi Allah her hareket ve dakikamızı görüyor.

Gözümüzü kapamakla ancak dünyayı kendimize karanlık ederiz. Ama yüce Rabbım her şeyi gören ve haberdar olandır. Bu dünyada insanlara kusurlarımızı saklamaya saklarız da asıl huzuruna varacağımız Allah'tan nasıl saklayacağız?
“iki insanın iyi geçinmesi hiç kusursuz olmalarıyla değil, birbirlerinin kusurlarını hoş görmeleriyle sağlanır.” demiş alexis de tocqueville.
sevmek, beklentilerinin karşılanmasına bağlı olarak koşullu olmasa keşke. bütün güzellikleri ve kusurlarıyla olduğu gibi kabul edebilsek bütün insanlar ve yaratılanları. Yaratılanı yaratandan ötürü sevebilsek.
Çoğu insan kusurlarının farkındadır ama bunu dile getirmez, saklar, zayıflık olarak görür, alay edilmekten, kabul görememekten korkar. Oysa kendi güçlü yönlerini ve kusurlarını görebilmek, kendini bir bütün olarak kabul edebilmek ve sevebilmek büyük bir insanlıktır.

İnsana dair kusursuzluk diye bir şey yoktur, elbetteki yaradılış itibari ile mükemmel olarak yaratılan insan ama aynı zamanda doğasında Kusurlu olmak, hata yapmak, af dilemek, özür dilemek, eleştirmek vardır. Çünkü kurgu bu bana göre; hatalar yapılacak, kusurlar olacak ve biz bunları fark edip, düzeltmek için çalışacağız. Güzelliklerle kusurların, acılarla mutlulukların iç içeyken hayatı oluşturduğunu ve bunlarla yaşamayı öğrenebildiğimiz zaman hayatı anlamış olacağız diye düşünüyorum.

Bu güzel dünyanın tamamının mutlak mutluluk ya da acılardan oluşması mümkün değil. Güzelliklerimiz olduğu kadar kusurlarımız da var elbet. Mümkün olduğunca başarmamız gereken şey; kusurları ortaya çıkarmak değil, örtebilmek, bardağın dolu tarafını görebilmek. Çünkü birinde kusur gördüğün şey senin başka bir yanını tamamlayabilir, ya da bir kusuru örtmek başka bir güzelliği ortaya çıkarmaktır. Bunların farkına varıp, kısacık hayatı kimseyi değiştirmeye çalışmadan, olduğu gibi karşılayarak dolu dolu yaşayabilsek keşke. Tabi bu arada kendi kusurlarımızı kapatmaya çalışsak da düzelmeye çalışmaktır. Marifet de bu değil mi zaten?

Birinin kusurlarını da sevmek, ya da yok saymak, kendini kandırmak değil, o kusurların kişinin bir parçası olduğunu kabul ederek bütünü sevmek aslı olandır. Yani kusursuz ve hatasız insan olmadığını bilmektir. Koşulsuz sevgi de budur.