Korku vatandaşlık değildir
Ülkemizde son günlerde yaşanan terör olayları bizleri sindirmek ve eve hapsetmekten başka bir düşünce değildir. Topluma korku yaymak ve insanları sindirmektir. Bu ülkeyi bu hale getiren ecdadımız korkmadan canlarını feda ederek kazanmıştır. Dolayısı ile o ecdadın torunları olarak korkmak ve korku ile yaşamak vatandaşlık değildir. Ey ülkem insanı sinme korkma, başını yere eğme karşındaki dört çapulcunun istediğine boyun eğme. Neden korkayım ki ha bugün ha yarın zaten toprak olmayacakmıyız. Vatanım için, birlik ve beraberliğimiz için ölüm inanın bana vız gelir. Vatansız yaşamaktansa ölümü tercih ermek daha iyidir. Ey Türk milleti başını dik tut bu ülke senin benimdir.
Vatan üzerinde bağımsız yaşadığımız, milletimiz ve ailemizle hatıralarımızı oluşturduğumuz, kültürümüzün, devletimizin ve tarihimizin ortak öğesi toprak parçasına verdiğimiz isimdir. Bizim kültürümüzde namusumuzun da bir parçasıdır, Mutluluğumuzun da… Toprak basit bir toprak parçası değildir. Çünkü dünyanın herhangi bir yerindeki toprak parçası bizim vatanımız olamaz. Vatanımızın bizde bıraktığı duygu fırtınasını yaşatamaz. Vatan toprağı bir kere kazanıldığı şartlar itibarıyla diğer toprak parçalarından ayrılır. Vatan uğruna savaşılır, hatta ölünür, en önemlisi de vatan için en güzel değerlerle yaşanılır.
Şairimiz; ‘Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır, Toprak eğer uğrunda ölünüyorsa vatandır’. der. Ne güzel der, işte bu şiir tam bizim vatanımız için söylemiştir. Dünya üzerinde başka bir millet gösterilemez ki, bizim kadar vatanı için can vermiş olmasın. Bir başka şairimiz de bu yüzden ‘ot değil onlar dedenin saçları’der. Evet yaylalarımızdaki baharda fışkıran otlar, bu vatan için savaşmış, can vermiş analarımızın, nazlı gelinlerimizin saçlarıdır, perçemleridir. Karlı dağlarımızın dorukları yaşlı dedelerimizin yüzüdür, sakallarıdır. Bir mızrak gibi Ege Denizine uzanan dağlarımız yiğitlerimizin çelikten kollarıdır. Vatanımız öylesine milletimizle bir vücut olmuştur ki, milletimizi vatanımızdan ayırt etmek mümkün değildir.
İstiklal Marşı şairimiz ne güzel anlatır bu bağımsızlık çabasını! Vatanımız ile milletimizin bir beden ve ruh olduğunu ne güzel anlatır:
“Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”
Vatan için ölmenin yanında vatan için yaşamanın da bir görev olduğunu bilmek gerekir. Vatan içindeki yaşantı apayrı bir güzellikte olmalıdır. Uğruna ölünecek kadar güzel bir vatanda o değerde bir yaşam sürmek gerekir gerçekten. Vatan toprakları üzerindeki huzur, barış ve mutluluk içinde yaşayan insanlar vatanın olmazsa olmaz parçasıdırlar. Galiba işin bu kısmını bugün eksik yaşıyoruz değil mi?
Atalarımızın büyük fedakârlıklarla bize bıraktıkları vatanı hakkıyla ve vatan yaparak yaşamak bugün bizlere düşen önemli bir vefa borcudur. Dünyada çok zengin ve etkili oldukları halde tek ve bağımsız vatanları olmayan milletlere bakarsak vatanın kıymetini çok iyi anlarız. Ermeni ve Yahudi diyasporaları dünya politikasında da çok etkindirler. Ama tek ve bağımsız vatanları olmadığından, milletlerinin duygu dünyaları kırılgandır (Var olan devletleri elbette ki bütün diyasporayı kapsayıcı değildir). Aynı şekilde, dünyadaki Lübnan’lı sayısı 15 milyon civarındadır. Ama dört milyonluk Lübnan’ın hep işgal altında olması, kargaşalarla dolu olması bu büyük topluluğu hep başları öne eğik yapmaktadır.
Güzel Türkiye’miz, atalarımızın canları, kanları ve yürekleri ve akıllarıyla kurdukları bu vatan parçamız bizler için huzurlu ve onurlu bir yaşama güvencesidir. Sadece bizim için mi? Başka devletler halinde yaşayan milyonlarca Türk nüfusu, Balkan ülkelerindeki başka devletlerin idaresi altındaki Osmanlı bakiyesi insanımız için de bir “Anayurt güvencesidir”. Hatta Türk olmayan Müslüman coğrafya için de bir anayurt ve muhafız ülke kabul edilir. Geçmişte ülkemize doğru yaşanan her coğrafyadan göçler bunu kanıtlamakta değil midir?
Allahım bu cennet vatanı sonsuza kadar korusun, bizleri korusun.