Para ve çıkar her şeyin üstünde
Hayat devam ediyor, bizde ağabeyimden dolayı yakın temas nedeni ile evde garantinamıza devam ediyoruz. Perşembe günü garantinamız son buluyor. Tabi yapılan tüm testlerimiz hamd olsun negatif çıkmıştır. Ama tedbiri elden bırakmamız gerekiyor. Gözle görülmeyen bu mikrobun ne zaman nerede ne yapacağı görünmüyor. Evde zaman zaman vakit geçirmek için araştırıp okuyor ve izliyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir sokak röportajını izledim hayretlere düştüğümü söyleyebilirim. Bu konuya döneceğim.
Malumunuz Pazar gecesi Niğde Boru’un Obruk bölgesinde bir deprem meydana geldi. Burası bize yakın olduğu için 5.1 şiddetindeki deprem bizde de fazlası ile hissedildi. Sabah yine aynı şekilde bir artçı burasını da salladı.
Akşam baktım sallantı ile herkes sokağa döküldü ve arabalara binip uzaklaşanlar oldu. Kendi kendime dedim ki hani bu evler için krediler ve paralar verip almıştık. Ne oldu da bu evleri bırakıp kaçtık?
Demek ki dünyadaki hiçbir malın ve değerin kendimiz kadar değeri yok. Önce can sonra canan misali dünya malınızı ve evde sakladığınız para ve mücevherlerinizi atıp kaçtınız. Değermiymiş bu dünya için gecenizi gündüzünüze katarak hayatınızı dünyaya harcamaya?
İnsanlar huzurlu, sakin, saygılı, hoşgörülü, ailece huzurlu bir ortam yaşamayı düşünmemizi bu felaketler sonucu anlıyoruz. Demek ki malın, mülkün ve paranın bazen bir kuruş değeri olmuyor. Sırt sırta verip sığındığınız bir ortam her şeye değer.
Geçtiğimiz günlerde nette bir röportaj izledim. Konu genç kız ve bazı evli kadınlarla yapılan röportajdı. Konusu nasıl bir eş veya sevgiliniz olmasını istersiniz sorusu idi. Bir genç kız bir çok hanımla röportaj yaptı.
Çok nadir bazıları hariç hepsinin bir amacı vardı. Zengin paralı bir eş veya arkadaşlarının olması idi. Konu ise rahat ve hizmetçisi olan ve birde lüks bir arabası olan bir koca ve arkadaşlarının olması düşüncesi.
Kimse ahlaklı, temiz kalpli, evine bağlı, saygılı ve sevgide kusur aramayan bir adam düşünmüyor. Dediğim gibi bazıları bu dediğimi düşünüyor. Düşündüm ne hale gelmişiz, böyle bir zihniyetle ne evlilik olur ne de hayat devam ettirilir.
Kimse yarına ne olacağını hiç düşünmüyor. Bunlara bir ara gusül abdesti sorulduğunda bu ne ben bilmiyorum zihniyetinde insanlar. Bu toplumun dejenere olduğunu göstermiyor mu? Bu tür kadınlar, para, pul ve çıkardan başka bir şey düşünmezler mi? bakın şu deprem çok daha etkili olsa idi ve evler yıkılıp altında kalsalardı bu düşünceleri ne işe yarayacaktı?
Emekli bir Türk ile evlenen 52 yaşındaki Rus hanım Türklere ait gözlemlerini anlatırken bir bölümünde Türk kadınlarını eleştirirken şunları söylüyor, “Türk kadını güzel şeyler konuşmayı bilmiyor hep şikayet. Kocasından şikayet ediyor, ailesinden şikayet ediyor , çocuğundan şikayet ediyor ve Kendinden şikayet ediyor. Kendilerini geliştirmek yerine her şeyi kocadan bekliyor.”
Peki benim anam ne yapardı, saba ezanından önce kalkardı, üzerine güneş doğmazdı, evin bereketi kaçmasın düşüncesinde olurdu. O çatlamış dudaklarına rağmen kocasını üzmez ahıra girer hayvanını yemler sütünü sağar, sonra Allah ne verdi ise ailesine kahvaltı hazırlardı. Şimdikileri gibi kahvaltı salonlarında kahvaltı yapmazdı.
Annenin ellerinden hamur eksik olmaz, kocasına dışarıdan ekmek aldırmazdı. Peki bugünkü kadın ve kızlarımız ise elimi sıcak sudan soğuk suya sokmayım diyerek her şeyi erkekten bekler olmuşlar. Süs boncuğu gibi gezip tozmak ve koca parası yemeyi marifet saymışlardır. Bu düşünce değil mi boşanmalar ve aile ahlakının sokağa atılması. Fuhşun ve namusun beş para olması bu zihniyet ve ahlaksızlardandır.