Rabbım bize yetmez mi?
İnsan olarak dünyevi ve günlük dedikoduları çok seviyoruz. Rabbım bizleri affetsin, herşeyi ben yapıyorum, benden başka gerisi tufan diye düşünenler yanılıyor. Allah bize yeter, o ol demezse sen ne hesap yaparsan yap, ne tuzak kurarsan kur kendi ayağına dolaşır. Onun için güncel meseleleri takip edenler bakalım manevi ve uhrevi meseleleri ne kadar takip ediyoruz , ona bakıyorum son günlerde. Bundan dolayıda diyorum ki, kim ne derse desin, ne hesap yaparsa yapsın, Allah bize yeter.
Ne güzel bir duadır, ne güzel bir sabır cümlesidir: “Hasbünallahu ve ni’mel vekil.” Aşılmaz zannedilen zorlukların, acizlik ve çaresizliklerin galebe çaldığı anda; ne kavî bir kulluk ve ne kavî bir dayanaktır bu dua.
Bilen bilir bu duanın kerametini. İnsanın boyunu aşan zorluklar esnasında, küçücük olduğunun farkına varıp da, ‘Allah bize yeter’ demenin, insanı nasıl güçlendirdiğini… Allah’ın varlığının bile, var olduğunu ve şah damarından daha yakınında olduğunu bilmenin bile insana yettiğini bilen bilir. ‘Bittim’ dediğin anda, eğer; ‘hasbünallah’ dersen, Rabbu’l Âlemîn’in nasıl da ‘yettim’ dediğini bilen bilir.
Ümmet-i Muhammed belini doğrultmasın, henüz yeni başlayan uyanışın devamı gelmesin diye plan üstüne planlar yapılıyor. Ümmeti kafalarına göre dizayn etmek için ayrı, onu der- top edecek cemaatler için ayrı plan- projeler ortaya koyuluyor. Gençleri uyutmak veya uyananlarını ideolojilerle avlamak için ayrı planlar, kadınlara dönük çok daha ayrı plan-projeler yapılıyor. Türklere ayrı, Kürtlere ayrı, Araplara ayrı planlar yapılıyor. Uluslararası planlar ayrı, yerel planlar ise ayrıca ortaya koyuluyor. Bir taraftan dış mihrakların tuzaklarına, zulümlerine dikkat kesiliyoruz, dertleniyoruz, başka bir şeye gücümüz yetemese de dualarımızı onlar için seferber ediyoruz… Diğer taraftan iç mihrakların planlarını çözmeye, bozmaya ve de bunlarla mücadele etmeye çalışıyoruz… Tüm bu planlar yumağının içerisinde çözümlemeler yapmak ve bununla beraber hizmeti geliştirmeye çalışmak ne kadar da zor… Çoğu zaman aklımız ve kalbimiz şu gerçeği haykırıyor: Bu kadar çetrefilli tuzaklarla başa çıkmak, Allah’ın yardımı olmadan mümkün değil.
“Allah bize yeter” demek, ‘O’nun rızası bize yeter’ demektir. ‘O benden razı olduktan sonra, bütün dertlere, çilelere, imtihanlara katlanırım’ demektir. Allah’ın rızasını gaye edinen her kul, imtihanlar esnasında, kayıplar, engeller, darbeler, fitneler ve vefasızlıklar esnasında: ‘Allah bana yeter’ diyebiliyorsa, Allah’ın rızasını unutmamış, niyetini bozmamış, rıza-i ilahi gayesinin önüne hiçbir gayeyi geçirmemiş demektir. İşte hedefi gayenin önüne geçirenler, henüz bir şeylerin vaktinin gelmediği zamanlarda veya gücün ve nasibin bittiği yerde, ‘Allah bize yeter’ diyemeyenlerdir. Böyle diyemediklerinden dolayı ise, Allah’ın dinine hizmet ederken, işi aceleye getirip, her yolu mübah görerek, tavizler vermektedirler. Oysa hiçbir hedef, Allah’ın rızasının önüne geçmemelidir. Allah’a kullukta ve dava yolunda elinden geleni yapan ve takdiri Allah’a bırakan mütevekkil bir mü’mine, gerçekten Allah yeter… Doğruyu yaptığı halde zarara uğrayana Allah yeter… Büyük imtihanlar esnasında sırtını Allah’a dayayana Allah yeter…
Adı da kendi de FURKAN olduğu halde iftiralara uğrayana Allah yeter… ‘Allah bize yeter’ dedikten sonra, sanki yetmiyormuş gibi tevekkül, teslimiyet ve sabırdan uzaklaşanlar bu güzelim dayanağı anlamayanlardır. Evet, ordumuz yok, topumuz-tüfeğimiz yok, siyasî gücümüz de yok, ama Rabbimiz var… Samimi kardeşlerimiz de var… Bir de duamız var… Zaten duası olmayanın neyi var? Çünkü: “Duanız olmasaydı ne ehemmiyetiniz var” buyuran bir Rabbimiz var… Bu kadar var var… Bu ne kadar var var… Bu kadar varı olanı kim yok edebilir, kim yenebilir?