Siz hiç kötüyüm diyen birisini gördünüz mü?

ERDOĞAN KAYA
ABONE OL

Siz görüştüğünüz insanlardan hiç kötüyüm diyen var mı? peki o zaman bunca kötülükler nereden doğuyor? Aslında iyi olduğunu söyleyen çoğumuz kötülüklerle doluyuz. Kötü gördüğünüz birisine sen kötüsün diyebiliyormuyuz? Hayattaki bütün kötülüklerin, “en iyi”ler yüzünden olduğunu anladığımız gün, her şey gerçekten iyi olacak. Bir insan kendini ne kadar iyi sanıyorsa, hayatımız o kadar kötülükle doluyor çünkü.

Etrafınızdaki herkesin, her konuda “iyi” olduğunun ve her şeyi doğru yaptığının farkında mısınız? Konuştuğunuz, çalıştığınız, görüştüğünüz, çeşitli şekillerde temas ettiğiniz, sevdiğiniz ve sevmediğiniz herkes iyi kalpli, çok bilgili, çok düşünceli, saygılı, doğru, dürüst, vicdanlı, saf ve temiz olduğunu düşünmüyor mu?

Herkes, devamlı fışkıran bir iyilik fıskiyesi, bir sevgi seli adeta. Bu kadar haksızlık, kötülük, pislik nereden çıkıyor hiç anlamıyorum. Ben bugüne kadar hiç “Gerçekten kötü bir insanım.” diyen birine rastlamadım. “Aslında iğrenç biriyim. Kendimden başka kimseyi düşünemem, bana ne!” diyene de. “Egom yüzünden, insanları ezmekten incelikli bir zevk alıyorum. İktidarlara doyamıyorum.” diyen kimse de yok ortalıkta.

Herkesin en kötü huyu, saflığı. Başlarına ne geliyorsa, hep iyi niyetlerinden geliyor. Art niyet nedir, bilmemelerinden. Ölümüne sevdiklerinin, bazı insanların, halkın, memleketin iyiliğini düşünmelerinden. Kendileri için hiçbir şey istememelerinden.

Onlar hiç aldatmaz mesela. Aldatılırlar. Kimseyi kandırmazlar ama çok fena kandırılırlar. Kazık atmazlar ama yerler. Asla bilerek kalp kırmazlar ama kalpleri çok kırılmıştır. Yalanı da sevmezler, yalan söyleyeni de. (Belki gerçekleri eksik söyledikleri zamanlar olmuştur ama onu da mutlaka birilerinin iyiliği için öyle yapmışlardır.)

Dedikodu yapmazlar. Kırmızıda dururlar. İnşaat alanına girmezler. Kurallara uyarlar, uymayanları uyarırlar.

Herkes tembeldir, onlar hep işini iyi yapan, bütün yükü omuzlayan, en çalışkan, en uzman. Bir şey söylüyorlarsa, bildiklerinden söylerler. O kadar uğraşmalarına rağmen, yine de eleştirilirler. Neden? Kıskanıldıkları için. Kavak ağacı gibi oldukları için. Dümdüz ve dosdoğru.

Birisi onları sevmiyorsa, iyiliklerinden ve her şeyi çok iyi yapmalarından rahatsız olduğu için sevmiyordur. Birisi, onların istediğini yapmıyorsa, yanlış yapıyordur. Birisi, onlar gibi düşünmüyorsa, yanlış düşünüyordur. Bu kadar basit.

Yanlış yoldaki insanlara da insanca davranırlar tabii ki. Gittikleri yoldan geri dönmeleri için (çeşitli boyut ve şekillerde) ikaz ederler. Bir ikaz, iki ikaz derken; hâlâ (inatla) yanlış yolda gitmeye devam eden varsa, günah bunlardan gider. Yapacak bir şey kalmamıştır artık.

İyi oldukları kadar, haklıdır onlar. Ortada bir haksızlık varsa, siz kaşınmışsınızdır. Her şey, sizin yüzünüzden olmuştur. Öyle yapmasaydınız, böyle düşünmeseydiniz, şöyle söylemeseydiniz siz de canım. O zaman haksızlık filan olmazdı. Bir suçlu arıyorsanız, aynaya bakacaksınız her zaman.

Hayatımız, trafikteki arabalar gibi yani. Herkes haklı, herkes iyi, herkes mükemmel şoför, herkes kuralları çok iyi biliyor ama nedense, arka arkaya kazalar oluyor hep. Herkes kornaya basıyor. Herkes, birbirine el kol hareketi yapıyor. Herkesin kaşları çatık ve dudakları oynuyor ama camlar kapalı olduğu için, kimsenin ne dediği net duyulmuyor.

Hayattaki bütün kötülüklerin, “en iyi”ler yüzünden olduğunu anladığımız gün, her şey gerçekten iyi olacak. Bir insan kendini ne kadar iyi sanıyorsa, hayatımız o kadar kötülükle doluyor çünkü. İyilikte zirve yaptığını düşünen insanın herhangi bir konuda, herhangi bir çaba harcamasını beklemekten vazgeçmemiz lazım. “En iyi”nin, daha iyi olması mümkün değil maalesef. Bırakalım, öyle kalsın. Şimdilik, iyi olmaya çalışmak, biz kötülerin işi.