Tilkinin orucu
Son günlerde sık sık nükteli fıkralarımı beğenenlerin sayısı bir hayli çoğalmış. Tabi yazılarımı internet üzerinden okuyanlar direk olarak beğenemedikleri için beni gördüklerinde tebrik ediyorlar. Beğenememelerini gayet normal karşılıyorum, belki beğenilerinden rahatsız olanların olabileceğini hesap ediyorlardır. Bende onları gayet normal karşılıyorum, ama okuyucu sayısına baktığımda binlerce kişinin günlük yazılarımı takip ettiklerini biliyorum. Bu kadar okurun içinde yazılarımı kendilerine ve fikirlerine uygun görmedikleri için rahatsız olanları da biliyorum.
Hatta sokakta karşılaştığım ve bana direk telefonla rahatsızlıklarını bildirerek, “şu konuyu da bir yazsan” diyenlerin inanın haddi hesabı yok.
Tabi ben şunu da yaz diyen dostlarımın her dediğini yazma imkânım olmadığı gibi, bazen yazmamam gereken konular da oluyor. Ama yazılması konusunda ciddi gördüğüm konuları değerlendirdiğimi beni takip edenler bilirler.
Benim esas aldığım mesele ise, yazılarımdan rahatsız olan mı çok, memnun olan mı çok ben ona bakarım. Binlerce okurun içinde elbette beğenmeyenler olacak, onlara da saygı duyarım. Eleştirilere de saygı duyarım ama haddi aşmamak kaydıyla, haddi aşıyorsa cevabını da veririm. yazılanları herkes beğeniyorsa bunda bir yanlışlık vardır. Zaten onlarda yazdıkları yorumlarda nerede durduklarını ve kim olduklarını belli ediyorlar.
Bende eleştirilerin çoğunu gala almıyorum, cevap verme gereği bile duymuyorum. Ama gerçekten yaptığı tenkitte haklılık yönü varsa elbette dikkate alırım. Haksızsa onun gereğini de yapmam lazım, yoksa sürekli haddi aşmaya devam eder.
Siyasi düşünce sahibi insanların düşünceleri beni çok fazla ilgilendirmiyor. Onlar içinde sevende olacak, sevmeyende olacak. Ama benim okurun ne düşündüğüne dikkat etmem çok önemlidir. Yazdığım yazıların ekserisi okurların düşüncesidir, siyasilerin düşüncesi değildir. Bazı yazılarıma kızma yerine dikkate almalarını öneririm, onların ekserisi okurların düşüncesidir. Bana değil vatandaşın görüşlerine önem verirlerse kazanan kendileri olur.
Ben Belediye Başkanını sevmiyorum diye bana saldıran arkadaş, sen sevmiyorsun diye vatandaşta sevmiyor değil ki. Kimse de bizim babamızın oğlu değil varsa yanlış onları da yazarız. Herkes size ayak uydurmak zorunda değil siz artık vatandaşa kulak verirseniz inanın kendiniz rahat edersiniz. Artık vatandaş koyun değil teknoloji dünyasındayız herkes ker şeyi görüyor. Husumetle inanın bir şey kazanamazsınız, aksine kaybedersiniz. Sürekli bomba patlamasını beklemeyin, bomba bir gün sizin elinizde patlar, benden söylemesi.
Yazımı bugün yine bir fıkra ile noktalamak istiyorum. Kim bu fıkradan ne çıkarırsa çıkarabilir veya ne ders alırsa alsınlar.
Tilkinin orucu
Tilki ormanda gezmektedir. Bir ağacın dalında asili bir geyik budu görür.
Açtır ama şüphelenir kontrol etmeye başlar ve görür ki bu bir tuzak.
Geyik budu bir iple bombaya bağlıdır.
Epeyce uzağa gider ve başını kollarının üzerine koyarak yatar.
Biraz sonra kurt gelir, budu görür ve yatan tilkiyi de tabi…
Tilkiye sorar ‘ne yapıyorsun dostum’
Tilki cevap verir ‘hiç… Yatıyorum’
Burada bir but var
Evet var.
Neden yemedin?
Tilki sakince cevap verir;
“bu gün orucum”
Kurt kendinden emin;
“Ben yiyeyim o zaman”
Tilki ‘Buyur afiyet olsun’ der.
Kurt but'a uzanır uzanmaz bir patlama, ortalık toz duman, kurt yaralı, hareketsiz, 10 metre uzakta, perişan halde yatarken tilki sakince budu yemeye başlar.
Bunu gören kurt;
‘lan sahtekâr hanı oruçtun’
Tilki pişkin pişkin;
‘Biraz önce top patladı duymadın mı ?” der.
Valla başkasının elinde patlayacak bombadan hazıra konmaya çalışanların bir gün kendi ellerinde bomba patlar. Her zaman başkasının elinde patlayan bombadan hazıra konulmaz.