Sağlık hiç kimsenin vazgeçemeyeceği en önemli sermayedir. Hayatın her aşamasında gerekli olduğu kadar zorunludur. İş yaşamından ev hayatına okuldan eğlenceye kadar hayatın her kademesinde olmazsa olmaz olandır. Sağlığı korumak adına yapılacak her uygulama keyfiyetten çok mecburiyet durumundadır. Bunun yanında hastalığa yakalandığında tedavi almakta her bireyin vazgeçilmez bir hakkıdır. Bu haktan mahrum bırakılmak gibi bir durumu düşünmek bile mümkün değildir. Çağımızda ahstalık tedavisi geniş bir alana yayılmış durumdadır. Nüfus arttıkça artan hastalık çeşidi arkasında artan tedavi çeşitliliğini getirmiştir. Sağlık camiası artık hastalık tedavilerini multidisipliner bir yaklaşımla ele alınmak zorunda kalmıştır. Tedavi deki artan uzmanlık alanları yeni branşların doğmasına zemin hazırlamıştır. Her tedavinin uzmanı hastada kendi alanıyla alakalı kısımda görev almasıyla tam ve yetkin bir tedavi ortaya konabilir hale gelinmiştir. Yoğun bakım da fizik tedavi ve rehabilitasyon yaklaşımları da bu şekilde ortaya çıkmıştır.
Yoğun bakımda kendi içinde de ayrıma gidiyor. Özellikle dâhiliye, anestesi, pediatrik yoğun bakım üniteleri yaygın şekilde çalışıyor. Buradaki hastalarında tedavileri profesyonel şekilde yapılması amaçlanır. Fizik tedavi ve rehabilitasyon uygulamalarında fizyoterapistler de bu ünitelerde özellikle kardiyopulmoner tedavi yaklaşımlarında görev alırlar. Yoğun bakımda ki sürekli pasif yatma ve hastalığın kendi türüne göre ihtiyacından doğan fiziksel problemler yine fizyterapistlerin tedavi yaklaşımlarıyla aşılmaktadır. Bu konu üzerinde bilimsel olarak yeterince çalışma da mevcuttur. Özellikle gelişmiş ülkelerde bu konuda uygulamalar örnek teşkil etmektedir. Ülkemizde de bazı üniversite hastanelerinde ve belli başlı büyük kurumsal özel hastanelerde yoğun bakımda fizyoterapist bulundurarak gerekli tedavilerin yapılmasını sağlamaktadır. Ama üzücü bir durumdur ki çok büyük bir oranda ülkemizde bu uygulama yapılmıyor. SGK nın tedavilere ödenek ayırmaması, hasta ve hasta yakınlarının bu uygulamalardan habersiz olması bunun en büyük sebeplerinden sayılabilir. Öyleki ülkemizin başkenti Ankara da yoğun bakımda yatan bir hastam dekübit ülser(yatak yarası) ile taburcu olabiliyor ya da yakın zamanda yine fiziksel olmayan sebeplerden yoğun bakımda yatan bir hasta yürüyememe problemi yaşıyor. Solunum fizyoterapisi boyutuna ise hiç girmiyorum bile… Bunlar sadece birkaç örnek daha sayılamayacak kadar çok yaşanmış olumsuz hikâyelerle bu örnekler çoğaltılabilir.
Günümüzde özel teşebbüslerin arttığını görüyoruz. Özel teşebbüslerde hasta memnuniyeti ilk önceliklerdendir. Burada hasta ve hasta yakınlarına düşen yoğun bakımda da fizik tedavi ve rehabilitasyon istediklerini ve bunun için fizyoterapist olup olmadığını sorgulamak ve talep etmektir. Devlet kurumlarında da artık dilek ve şikâyetler gerekli değeri görmektedir. Bu noktada aynı taleple gidilmesi yakın zamanda bu uygulamaların başlamasına vesile olacaktır. Hastanede farklı bölümlerde fizyoterapistlerin karşılaştığı bir sorunla bu bölümde de karşılaşılması muhtemeldir. Bu yüzden her meslek elemanın kendi mesleğini yapması gerektiği ve yapabildiği gerçeği unutulmamalıdır. Fizyoterapist yerine teknikere ya da başka çalışanlara sözde tedavi yaptırmak etik değildir. Devlet ve toplum şuuru bu konuda önemlidir. Bilinci bir toplumla yasalardaki boşluklar düzeltilmesine bile gerek kalmadan bu sorunlar aşılabilir.
Her birey en iyi tedaviyi almayı hak eder. Tedaviler ise artık multidisipliner şekilde yapılmaktadır. Meslek elemanları arasında uyumlu bir şekilde yapılan tedavilerin etkinliğinin daha fazla olduğu ve daha iyi sonuçlar alındığını bazı üniversite hastanelerinde ve kurumsallaşmış bazı özel hastanelerde rahatlıkla görebilirsiniz. En iyi tedaviyi almak birazda sizin elinizde olduğunu aşikârdır. Siz talep edin ve takipçisi olun yeter.
Sağlıklı, mutlu ve ağrısız günler dileğimle…
www.fztabdullahgudendede.com