Gerçekten de hem işçi ve bağ-kur emeklisi ile memur emeklisine verilen zam arasındaki farkı anlamak hem de” Nimet ve külfet” denklemine göre asgari ücret için ödenen SSK priminin en az birkaç misli yüksek prim ödeyene/ödeyenlere daha az maaş ödenmesinin akli, mantıki, vicdani ve hukuki bir açıklaması olan var ise beri gelsin!!!
23.5 yıl 7 Belediye başkanıyla kesintisiz olarak bin bir güçlükler içinde çalışmamın ve bu sürede bize ödenen maaşlarımızın asgari ücretlilerden uzun yıllar yüksek olması nedeniyle 15 Eylül 2000 yılında emekli olduğumda maaşım o seneki asgari ücret olan 80.550.900 yani o zamanki bol sıfırlarla 80 Milyon.550 bin.900 lira olan asgari ücretin iki misliydi.
Uzun yıllar bu fark devam etti.
Daha sonra bu makas iyice daralarak geçen yıl belirlenen ve diğer emekliler gibi meşru çerçevede tepkimi ortaya koyduğum asgari ücretin benim maaşımı geçmesi bu senede aynı şekilde devam etti.
MEMUR AYRI İŞÇİ AYRI EKMEKMİ YİYOR,KİRAMI ÖDÜYOR DİĞER İHTİYAÇLARI FARKLIMIKİ MEMURA FAZLA İŞÇİYE AZ!
Sanki memur ve işçi emeklisini yemesi, içmesi ile barınmasıyla diğer masrafları farklıymış gibi memur emeklisine %50 zam yapılırken akla ziyan şekilde işçi ile diğer emeklilere %37 civarında zam verilmesi ile benim emekli maaşım ile asgari ücretli arasında 4 bin lira aleyhime bir durum oluşurken memur emeklileriyle aramızdaki fark ise açıldıkça açılıyor.
Memur emeklileriyle işçi ve bağ –kur emeklileri arasında maaş zammında ayırımı yapılması başlı başına bir adaletsizlik olmasının yanında onlarca yıl yüksek emeklilik kesintisi yapılanlara asgari ücretten daha az maaş verilmesinin hiç mi hiçbir mantıki, insani ve hukuki açıklaması olamaz.
Bu şikayetlerimizi değerlendirerek benim ve benim gibi milyonlarca emeklinin bu konudaki haklı isteklerini dile getiren uzun yıllar Günaydın gazetesinde birlikte çalıştığımız mesleğe en az benden 4 yıl önce başlayan Abbas Satır ağabeyimin altına imzamı atacağım yazısını aşağıda gereğinin yapılacağı umuduyla kamu oyunun bilgisine sunuyorum.
Abbas Satır ağabey “YÜKSEK PİRİMLE EMEKLİ OLANLARA CEZA MI VERİLİYOR?” başlıklı yazısında;
“ Gazetecilikte 50 yılı aştım.
Enflasyonun açıklanmasıyla yeni emekli ve memur maaşlarının belirlenmesi üzerine maaşımın ne kadar arttığını gördüm.
Vallahi şaşkına döndüm.
Bunun üzerine, E-devletten mesleğe ilk başladığım yıllarda Sosyal Sigorta Kurumu’na (SSK) yatırılan primleri araştırdım.
3-4 yıl primlerim asgari ücret üzerinden yatırılmış.
28 yıl ise en üst tavandan prim ödemişim.
Uzun yıllar Günaydın Gazetesi’nde sayfa sekreterliği, Haber Müdürlüğü ve Yazı İşleri Müdürlüğü yaptım.
Maaşlarımız tavandan yattığı gibi, vergilerimiz de bürüt maaş üzerinden kesilirdi.
O tarihlerde Ekim ayı geldiğinde üst vergi dilimine girdiğimiz için maaşımız kesintiye uğrardı.
Bu şekilde emekli oldum.
O tarihlerde asgari ücretin 2,5 katı maaş bağlandı.
Bu fark uzun süre devam etti.
Ancak 2020 yılından itibaren fark giderek daralmaya, nihayet 2023 yılında makas tersine dönmeye başladı.
Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinden önce asgari ücret 8.500 liradan 11.404 lira çıkarıldı.
Benim maaşım 11.092 TL oldu.
Yeni belirlenen asgari ücret 17.02 lira olurken, enflasyon oranında yapılan artışla maaşım 15.250 lira oldu.
Yıllarca en üst tavandan SSK primi yatır, Vergini öde, aldığın emekli maaşı, asgari ücretin altında kalsın...
Benim gibi milyonlarca emekli var.
Bu reva mıdır ? Yüksek prim ödeyip emekli olanlara ceza mı veriliyor ?
Bir grup arkadaşımızdan bir ileti aldım. “ Emekli Meclisleri Sendikası” kurmuşlar. Yayınladıkları bildiride emeklilerin sefalete sürüklendiğini, çocuklarının ve torunlarının eline bakmaya muhtaç hale geldiğini söylüyorlar.
Özetle şöyle diyorlar ;
TÜİK’in açıklamış olduğu yüzde 64,77’lik yıllık enflasyon ve buna istinaden hesaplanan yüzde 37,57’lik Temmuz-Aralık 2023 dönem farkının gerçeği yansıtmadığı sokaktaki herkes biliyor.
Açlık sınırının 14.431 TL ve yoksulluk sınırının 47.009 TL olarak belirlendiği günümüz Türkiye’sinde Memur ve memur emeklilerine yüzde 49,25, İşçi ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 37,5’lik zam emeklilerin hiçbir derdine derman olamayacağı gibi, emeklilerin böyle iki farklı kategoride değerlendirilmesi de çok yanlış bir yaklaşımdır.
Emekli dul ve yetimleri ile engelli, emekli çiftçi ve yaşlıların durumu ise daha da içler acısıdır.
Gördüğümüz kadarıyla milletvekili emeklileri dışındaki tüm emeklilerin tamamı yoksulluk sınırı altında bir emekli maaşı alırken aynı zamanda milyonlarcası ise açlık sınırının da altında bir “ölüm aylığı” ile adeta ölmemeye çalışmaktadır.
Bunun adı yaşam(hayat) olamaz.
Yaklaşık 16 milyon emeklinin örgütsüzlüğü elbette ki iktidar blokunun bu gayri insani politikalarını yaşama(hayata) geçirmesi, onların işini kolaylaştırması ve her seferinde emekli maaşlarındaki reel erimeyi daha da çok büyük bir heves ve korkusuzca yaşama(hayata) geçirmelerine uygun ortam sağlamaktadır.
Biz emeklilerin aleyhine olan bu kötü gidişata dur demenin yolu, 16 milyon emeklinin din, dil, ırk, siyasal düşünce farklılığı, etnik köken, sosyal statü gibi yapay farklılıkları bir kenara bırakıp, “emek ve insan” eksenli bir sendikal örgütlülük çatısı altında toplanmaktan geçiyor.
Hiç şüphe yok ki buna en uygun örgütlenme modeli doğrudan demokrasi, doğrudan demokratik katılım ve buna en uygun örgütsel form olan Emekli Meclisleri şeklindeki örgütlenmedir.” diyor.
İlgili ve yetkililer tarafından hiçbir akli mantıki ve vicdani ve hukuki savunması olmayan bu adaletsizliğin ortadan kaldırılması dileğiyle.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
YORUMLAR