Pazar gününden devam.
Türkiye ne zamanki kendi kendine yeter hale gelirse bir zamanlar tevatürle söylenen” Türkiye’de açılan her fabrika Almanya’da kapanan bir fabrikadır” sözünün başta batı emperyalizminin patronu ABD’nin çıkarlarına ters olması nedeniyle içimizdeki uşakları olan Allah(c.c.) ın verdiği can dışında kendileriyle bakmakla mükellef olduklarının hayatlarını devam ettirebilmeleri ve ardından ise yüksek rakamlı emeklilik ödenekleri de dahil tamamı ve taşıdıkları silahlarını da karşılayanların kayıtsız ve şartsız emrinde olmaları, düşmanlarına karşı savunmaları gerekmez mi?
Akıl ve vicdan penceresinden bakıldığında bunu yapmaları gereken kendilerine sözüm ona “Zinde güçler” ismini takanlar maalesef velinimetlerine nankörlükle 27 Mayıs kanlı darbesinden sonra ülkenin demokrasi ve kalkınmasının önünün kesilmesini sağlayan darbelerin ikincisi 12 Mart 1971 le millete ve iradesine karşı isyan ettiler.
Bu darbenin ABD tarafından organize edilmesini en somut kanıtı tıpkı bu darbeden 11 yıl sonra 12 Eylül darbesi yapıldığında gece uyandırılan o zamanki ABD başkanı Carter’in “Bizim Çocuklar darbe yaptı” sözüyle ete kemiğe büründüğü gibi bu darbeyi yapanlarında Türk kamuoyu hatta belli yerlerdeki yetkililerden önce biliyorlardı.
Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın belgelerine göre 19 Mayıs 1969 akşamı Ankara'daki Merkezi Haber alma Örgütü'ndeki bir CIA görevlisinin Washington'a gönderdiği mesajda Türk Silahlı Kuvvetleri'nin müdahaleye 16 Mayıs günü karar verdiği söyleniyordu.
Aynı gün Cumhurbaşkanı Sunay, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarıyla bir hayli uzun bir görüşme yapmıştı.
Bu görüşme sonrası ordunun anayasa değişikliğini istemediği saklanamaz bir gerçek halini almış, bu olay gazetelere de yansımıştı.
20 Mayıs'ta İsmet Paşa, Cumhurbaşkanı Sunay'a bir mektup yazdı. Mektupta,
Sayın Cumhurbaşkanı, CHP Genel Başkanı olarak ben ve partimin yetkili organları, siyasi hakların iadesi için Millet Meclisi'ne verilmiş bulunan 218 imzalı bir anayasa değişikliği teklifini destekleme kararı aldığımızdan beri, gerek Zatı Devletlerinin, gerek bazı yüksek komutanların uyarı ve ısrarlarına muhatap olmaktayız.” deniyordu.
İsmet Paşa darbe tehdidine karşı duruyordu.
Demirel de aynı gün partisinin grup toplantısında bir konuşma yaptı ve "Asker muhtıra vermedi" dedi, sonra ekledi: Seçimlere gidelim. Hem Meclis'in verdiği oylar boşa gitmez, hem de Senato'muz zedelenmez... Ordu, hükümete bir muhtıra vermemiştir.
Biz bazı sıkıntılar içindeyiz
CUNTANIN BASKISIYLA ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ GERİ ÇEKİLDİ
Sonuç olarak birkaç gün sonra anayasa değişikliği teklifi Komisyona geri çekildi, sonra genel seçime gidildi. Süleyman Demirel önderliğinde Adalet Partisi, Seçimlerinde büyük başarı kazanarak yeniden tek başına iktidar oldu.
Bayar ve arkadaşlarının 27 Mayıs darbesiyle kaybettikleri siyasi hakları 1970'lerin ortalarına kadar da iade edilemedi.
Demirel bu kalkışmanın engellenmesinden sonra 1969 Genel Seçimlerinde 2007 Genel Seçimlerinde Ak Parti’nin aldığı kadar oy alarak zaferle çıktığı genel seçimlerinin üstünden henüz 1,6 yıl gibi bir zaman geçmeden yapılan 12 Mart 1971 Darbesine de 20 Mayıs 1969 Darbe teşebbüsünde olduğu gibi karşı çıkmak mümkün olsaydı Türkiye’de darbeler tarih olur ve ondan sonraki 3 darbede olmazdı.
18 AY ÖNCE %47 OY ALAN DEMİREL DİRENMEYEREK İSTİFA EDEREK HÜKÜMETİ CUNTAYA BIRAKTI
Kendi deyimiyle şapkasını 6 kere alıp giden ve 7 kerede geri gelen 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de merhum Menderes ve merhum Özal gibi cesaretli olsaydı, en azından 20 Mayıs 1969 Darbe teşebbüsündeki tavrını 12 Mart ’tada ortaya koyabilseydi.
Veya 2007’de Cumhurbaşkanlığının ilk Tur seçimi toplantısı akşamı yayınlanan 27 Nisan bildirgesinde Recep Tayyip Erdoğan Hükümetinin ortaya koyduğu tavrı sergileyebilseydi Türkiye hem 12 Mart’ta dahil ondan sonra yapılan darbelere muhatap olmayacaktı, hem de bu darbesiz dönemin vereceği avantajlarla her yönüyle şu andaki durumunun en az 10 misli iyi bir konumda bulunacaktık.
Siyasi hayatı boyunca iki kez askeri darbeye maruz kalan 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’deki darbelerinin ardından, Türk siyasi literatürüne yerleştiği şekliyle, Keşke “Şapkasını alıp gitti “yerine, ”Direnerek şapkasını alıp gitmeyerek Türkiye’ye gerçekten vesayetsiz Demokrasi getirdi” denseydi.
Fakat maalesef bunu yapmadığı, yapamadığı gibi velinimeti olan sırtından uzun yıllar iktidar olduğu Merhum Adnan Menderes konusunda da Merhum Özal ın gösterdiği cesareti gösteremediği gibi partisinin milletvekili Hasan Korkmazcan’ın gösterdiği cesareti de göstermemesinin yanında böylesi bir cesareti bile destekleyemedi..
Ülkemizin bu ve benzeri kara lekelere kıyamete kadar tekrar bulaşmaması için her zaman ve her şartta milletin iradesinin ülkemizde silahlı ve silahsız bürokratlarda dahil tüm beşerin üstünde olmasının yapılacak yeni anayasa ile çerçevesi kalın kırmızı çizgilerle çerçeve içine alınan metinle sağlanması dileğiyle. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.
YORUMLAR