Ülkemizin 81 ilinin topraklarındaki her biri diğerinden kıymetli değer biçilemeyen hazinelerimizin yanında etrafımızın birbiriyle irtibatlı ve Okyanuslara da açılan Dünyanın önemli denizleriyle çevirili olmasına.
Marmara gibi Dünyada sadece kendimize ait olan bir denize sahip olmamıza ,yılın 4 mevsiminin her yıl yaşandığı bir iklime sahip olmamıza rağmen kuş uçmaz kervan geçmez dünyanın en ucundaki yılın yarısı gece ,yarısı ise gündüz olan birçok ülke bile bizden başta ekonomik yönden olmak üzere akla gelen her yönüyle daha ileride.
1950-60,1983-91 ve 2002’den günümüze kadar yapılan onca güzel gelişmeye rağmen maalesef halen ekonomik ve demokratik olarak ileri medeni ülkelerin sahip olduğu demokratik haklar ve kalkınma seviyesini Türkiye olarak halen yakalayamadık.
Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu 1923’den bu yana geçen 95 yıllık süreç içinde 1950’den 2002’ye kadar kalkınmamızı, gelişmemizi ve demokratikleşmemizi engelleyen kalkışmalar ve bu tarihten günümüze kadar meydana çıkartılan.
Türkiye’nin gelişmesini engellemek için 2007 Genel seçimleri öncesi 27 Nisan E. Bildirgesi, ardından Ak Partinin kapatılma davası, ardından 2013 Yılı Mayıs ayındaki Gezi Vandallığı.
Bununla olmayınca alçakça yapılan 17-25 Aralık 2013 ve nihayetinde ülkemizi işgale götürecek olan fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın çağrısıyla milletimiz tarafından kalplerindeki imanlarından aldıkları cesaretle sadece ellerinde ki Şanlı al bayrağımızla önlenen 15 Temmuz gibi milletin ekmeğini yiyen alçaklar tarafından yapılmaya çalışılan kalkışmalar ülkemizde olmasaydı.
Bu anti yasal yapılanmalar yerine bu milletin kendi samimi ve yasal hak ve çıkarları dışında çıkar gözetmeyenler tarafından 1950-60,1983-91 ve 2002’den bu yana yöneten hükümetler Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar kesintisiz olarak Türkiye’miz idare edilmiş olunsaydı.
Bu samimi yönetimlerin yaptığı gibi neredeyse demokrasimiz her on yılda kesintiye uğratılmadan 95 yıl boyunca ülkemizi yönetenler tarafından demokrasi ve ekonomilerini en yüksek seviyeye taşıyan medeni ülkeler gibi vatandaşlarına verilen tüm hak ve hürriyetleri ak ziyan ”Bize münhasır(!)” sakat cümlesinin ardına saklanılmadan zamanında verilmiş olunsaydı.
Türkiye şu anda Dünyanın en zengin ülkesi olmayı da çoktan aşıp, Dünyanın her yönüyle kalkınmasını tamamlamış olan zenginler kulübünün baş patronu olurdu.!!!
İSTİSNALAR DIŞINDA ÜLKEMİZİ YÖNETENLER ÜLKEMİZİN KALKINMASI YÜKSEK STANDARTLI DEMOKRASİ YERİNE MİLLETİN İNANCIYLA,FİKRİYLE,ZİKRİYLE,KÜLTÜREL DEĞERLERİYLE UĞRAŞTILAR
Türkiye’yi yönetenlerden istisnanın dışındaki idealistlerin yaptığı gibi gerçekten onlarca yıl bu vatanın sahibi olan kendi vatandaşlarının inancıyla, fikriyle, zikriyle, kültürel değerleriyle uğraşmaya harcadıkları enerjiyi halkının refahı için harcamış olunsaydı.
Vatandaşı Devlete hizmet eden zoraki gönüllüler yerine, Devleti ona en iyi imkanları sağlayan, sağlamakla mükellef olan kurum olarak organize etmiş olsalardı.
SAHİP OLDUĞUMUZ COĞRAFİK VE JEOPOLİTİK KONUMUMUZLA SAHİP OLUDUKLARIMIZI HAKKIYLA DEĞERLENDİRİLMİŞ OLUNSAYDI SANAYİLEŞMEDEN BİLE DÜNYANIN EN ZENGİNLERİNDEN OLURDUK!
Sahip olduğumuz Coğrafi ve Jeo Politik konumumuz nedeniyle şu anki sanayileşme ile toprağımızı ve kıyılarımızla, akarsularımızı kirletmeden bile en zengin Dünya ülkesi olabilirdik.
Vatandaşlarımıza güvenerek onların dinine, diline kültürüne 6,5 asır yaşayan Osmanlı Devleti veya onu örnek alarak vatandaşlarının hayat standardını maksimum seviyeye çıkartan Batılı kalkınmış ülkeler gibi yapabilseydik.
Sadece doğal yer üstü zenginliklerimizle, yüzeydeki madenlerimizi ,, , Turizmimizi, Transit geçişi, çevre komşularımızla yapacağımız sınır ticareti ve ihracatla.
Doğal müttefikimiz olan Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya ile uzak Asya ülkeleriyle yapacağımız ticaret bile bizi fazlasıyla ihya etmeye yeterde artardı.
TOPRAKYLARIMIZI FENNİ GÜBER VE DİĞER TARİM İLAÇLARIYLA KİRLETMEDEN DOĞAL GÜBRE VE TOHUM KULLANARAK 1 İLA 1.5 MİLYAR İNSANI DOYURACAK TARIM ÜRÜNÜ ELDE EDEBİLİRDİK!
Can eksen can biten mümbit topraklarımızı kirletmeden akar sularımızla sulayarak yapacağımız 1 ila 1.5 Milyar kişiyi rahatlıkla doyuracak kapasiteye sahip olan envaı çeşit meyve ile sebzenin ve hububatın yetiştiği mümbit topraklarımızı hakkıyla değerlendirebilmiş olsaydık.
Topraklarımızı kimyasal gübreler ve ilaçlarla kirletmemiş olsaydık, bunların yerine toprağa zarar vermeyen doğal gübreyi teşvik etseydik ve bu gübrelerle arttıracağımız verimle buralardan elde edeceğimiz tarımsal ürünlerle hem ülkemiz gibi en az 15-20 ülkeyi daha doyurabilirdik.
Hem de şu anda tarlalarımızda oluşan çoraklaşma ve kirliliği ve bunun sebep olduğu verimsizliği de önlemiş olurduk.
Yine etrafımızdaki 4 denizimiz ve onlarca iç gölümüzde bulunan Dünyanın en kıymetli balıklarını hakkıyla değerlendirebilmiş olsaydık ülkemizin denizini, suyunu, toprağını ve havasını böylesine kirleten bunca plansız sanayi yatırımına gerek olmaksızın şu anda sahip olduğumuzun en az 10-15 misli bir sürekli yenilenebilir su ve su ürünleri zenginliğine sahip olabilirdik.
YENİLENEN ENERJİLERİMİZDEN FAYDALANSAYDIK HER YIL PETROLE VERDİĞİMİZ ONLARCA MİLYAR DOLAR CEBİMİZDE KALIRDI!!!
Dünyanın en çok ışıktan(Güneşten) faydalanan ülkelerinden birisi olmamız nedeniyle zamanında Güneşten su ısıtma ve enerji üretiminden hakkıyla faydalansaydık.
Yine enerji üretmeye en uygun rüzgarlara sahip olduğumuzdan senelik masrafı bir teneke gres yağı olan rüzgar enerjisiyle elektrik üreten rüzgar güllerini ülkemizin müsait olan her yerine kurmuş olsaydık.
ÜLKEMİZİR DOĞAL ÇAĞLAYANLARI VE AKARSULARI ZAMANINDA HAKKIYLA DEĞERLENDİRİLİP, VAHŞİ SULAMA YERİNE DAMLAMAYLA DEĞERLENDİRİMİŞ OLUNSAYDI BÖLGEMİZİN SU ZENGİNİ OLURDUK
Ülkemizin doğal çağlayanları ile barajlarımızdan yeterli şekilde enerji için faydalanabilmiş olsaydık.
Ayrıca dalgalı kıyılarımızda ise Dalgalardan elektrik üretmiş olsaydık.
Bu çeşitli yollardan ve sürekli yenilenebilen enerjimizi kendimizin tüm ihtiyaçlarını karşıladığımız gibi Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya’nın elektrik enerjisini de biz karşılardık.
Kara yolları ile birlikte Deniz ile Demir Yollarına da aynı şekilde ağırlık verilmiş olunsaydı.
Kara, Deniz ve Demir yolları araçlarında ,evlerimizin ısıtılmasında ve bazı santrallerden elektrik elde edilmesinde fosil kökenli Petrol ve diğer enerjileri kullanmak yerine tüm bu araçlarımızın üstlerine evlerimizin çatılarına güneş panelleri ve Rüzgar Gülleri koymuş olsaydık her sene Petrol ve Doğal Gaz’a ödediğimiz Onlarca Milyar Dolar ülkemizde kaldığı gibi bu yakıtların sebep olduğu çevre kirliliği de olmayacaktı.
Fakat Osmanlı devletinin duraklama döneminden itibaren Devleti ele geçiren statükonun vatandaşla devletin arasını açmak için kendi vatandaşına verdirdiği sıkıntı, vatandaşının dışlanması, mucitlerin yaptıkları icatların hakkıyla değerlendirilmemesi.
Abdullah Gül ün Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi ortaya atılan sonradan çıkma 367 dayatmalarını yapanlarla bu aslı astarı hiçbir yasal ve hukuki bir dayanağı olmayan dayatmayı benimseyenler olmasaydı.
NEVZAT TANDOĞAN’IN “ BU ÜLKEYE KOMONOSTLÜKTE,ŞERİATTA GELECEKSE BİZ GETİRİRİZ” CÜMLELERİ GÜN GELDİ” KÖYLÜ İSEN KÖYLÜ KAL BENİM OYUMLA ÇOBANIN OYU AYNI OLURMU(!)?”YA DÖNÜŞEREK” ÜLKE SAHİBİ OLAN MİLLET İRADESİ YÖNETİMDEN DIŞLANDI!
Milletimizin sevdiği her şeye karşı olanların, bu ülkenin gerçek sahiplerinin hiç bir yere gelmemesi için ünlü şarkıdaki ”Köylüysen Köylü Kal “veya “Benim oyumla ayağı çıplağın oyu, Benimle Çobanın oyu aynımı?” olacak teranelerini çıkartanların ”Bir kale daha elden gidiyor” hezeyanlarıyla açığa vurulan ifşaatları yıllar ,yılı inatla uygulanmamış olunsaydı.
Bunların milletin sırtından sağladığı rantlarla sahip oldukları kendi konumlarını korumak isteyen statükonun vatandaşın önünü sürekli kesmesi nedeniyle sahip olduğumuz sınırsız hazinelerimizi maalesef şimdiye kadar hakkıyla değerlendiremedik.
BİZ KENDİ POTONSİYELİMİZİ DEĞERLENDİREMEYİNCE ELİN ADAMILARI AYA GİDERKEN BİZ İSE ÜLKE OLARAK DEVAMLI YAYA KALARAK HER YÖNÜYLE MEHTER MARŞINDAKİ GİBİ İKİ İLERİ BİR GERİ GİTTİK!
Milletimize çoğunun ipleri dışarıdan çekilen statüko tarafından dayatılanlarla Anadolu’daki Devlet geleneğimizin bile 1000 yıldan fazla olmasına rağmen sürekli olarak mehter marşındaki gibi iki ileri bir geri gitmemiz nedeniyle ilimde, teknolojide daha dün kurulan İsrail’e bile yıllarca muhtaç ve bağımlı hale geldik.
Parasını ödediğimiz İha’ları alamadık, Siha’lara ise tüm isteklerimizin geri çevirtilmesiyle kendi milli Sihaları yapıncaya kadar sahip olamadık
Ülkemizin Milli bir devlet olarak Statükodan kurtularak vatandaşlarının önünü olabildiğince açan, statükoya dayanma yerine medeni milletlerdeki gibi sadece ve sadece asıl vatandaşlarına dayanan.
Onların önünü kesmeye çalışanların ise tamamen medeni hukuk içinde bertaraf edildiği bir sistem için zaman geçirilmeden yeni bir medeni anayasanın yapılması.
Bu yeni anayasa ile ülkemizin hak ettiği tüm maddi ve manevi kalkınmayı en kısa zamanda ulaşmasıyla vatandaşlarının maddi ve manevi mutluluğa en kısa zamanda kavuşturularak bunun kıyamete kadar gelişerek devam etmesinin sağlanması dileğiyle.
Rabbim Yar ve Yardımcımız olsun.
YORUMLAR