Perdeleri vardı evlerin... Pencereleri, camları, cam kenarında çiçekleri... İçinde huzur olan yuvaları... Yuvaların içinde canları vardı, cananları, canından çok sevdikleri, evlatları,eşleri, anneleri, babaları vardı tüm çatıların altında... Bir dakikada yok olacaklarını bilmedikleri hayalleri vardı. Ama sadece hayalleri değil tüm hayatları yok oldu.
Evet evet asrın felaketinden bahsediyorum, binlerce kişinin öldüğü, şehirlerin yerle bir olduğu, hayatların yarım kaldığı asrın felaketi. Ülkemizi sarsan şiddetli depremin ardından 30 günü geride bıraktık. Bazı acıların tarifi yok dedikleri şey bu olsa gerek. Tarifi yok çünkü hepimiz acıyı ayrı ayrı tattık. Kimileri ailesini kaybetti kimileri evini, yuvasını, memleketini terketti. Kimileride bu acıyı elinden bir şey gelmeden kahrolarak seyretti. İşte biz sanırım bu son kısımdayız. Elimiz bomboş oturup iyi haberlerin gelmesini bekledik. Dua ettik, maddi manevi tüm halk olarak yardım gönderdik ama yetemedik, yetemezdik de .....
Düşününce insanın aklı almayacak gibi oluyor, sonra boşluğa dalıp "Yapacak bir şey yok bir doğal affetti olması gerekiyordu oldu!!!" cümlesine sığınıyoruz.
Hayır! H A Y I R! Yapacak çok şey vardı yapılmadı, yapmadık, yapamadık. Çünk biz şaşalı yaşantıların kölesi haline geldik. Apartmanlar diktik katlarını yükselttikçe geliştiğimizi zannettik. Ne kadar yüksekde bir daire alırsak o kadar konforlu yaşayacağımızı sandık. İçini en güzel eşyalarla döşemenin en güzel hayatı vereceğini düşündük.
Stor perde olmalıydı, bir koltuk takımı yetmezdi ikincisi hatta bir balkona bir de mutfağa küçük bir koltuk olmalılı, halılar en iyisi, mutfak dolabı geniş, yemek masası 12 kişilik, 3 oda yetmez 4+1 olmalı ve dahası dahası.... Bunları düşünürken aldığımız evin ne kadar sağlam olduğunu aklımza bile gelmedi çünkü görünmeyen değil, görünen tarafı önemliydi bizim için. Ayrıca başımızı sokacak bir evimiz olsunda yeter diyerek canımızı ucuza satmayı tercih ettik. Şimdi diyeceksiniz ki ne yani tüm suç evi alanların mı? Tabiki de değil ama biz ne kadar titiz olursak bu konuda evi yapanda, satanda, denetleyen de o kadar titiz olmak zorunda kalır.
Şimdi oturup bunları mı konuşalım? Evet tamda oturup bunları konuşup, bunları tartışalım çünkü kalanlar için hayat devam ediyor ve unutulmaması gereken bir şey var; TÜRKİYE BİR DEPREM ÜLKESİ. Bu yüzden yaşantımızı ona göre ayarlamak zorundayız. Ben demiyorum ki evlerimiz olmasın, içlerini güzel güzel döşemeyelim. Olsun ama canımızın, cananlarımızın önüne geçmesin.
Ayrıca bu deprem hepimize birçok şey öğretti. Az önce saydığım hepimiz için olmazsa olmaz olan güzel evler, güzel eşyaların hepsinin saniyeler içinde hiçbir öneminin kalmayacağının farkına varmış olmalıyız. Bırakın perdelerimiz stor olmasın, yemek masamız 6 kişilik olsun, sadece bir tane koltuk takımınız olsun ama başımızı soktuğumuz ev daha sağlam olsun.
Dedim ya bu felaket hepimze birçok şey öğretti bunlardan biride ölümün hak olduğu ve her an hepimize uğrayabileceğini hatırlamış olduk. Sadece deprem değil sabah olduğunda uyanamamış olabiliriz öylece sevdiğimiz insanları sessiz sedasız terkedebiliriz. Bir felakete gerek yok yani ölümün kapımızı çalması için. Bizler müslüman insanlarız ve ölümün hak olduğuna inanıyoruz bu yüzden yaşantımızı buna göre şekillendirmeliyiz her an ölecekmiş gibi, her an sevdiklerimiz bizi bırakıp gidecekmiş gibi....
Sevgili okurlarım uzun bir aranın ardından böyle bir yazıyla dönmek beni oldukça üzdü ayrıca bu felaket üzerine konuşulacak, yazılacak, tartışılacak, öğrenilecek çok şey var lakin buraya sığmayacağını ve kendimizi toparlamadan, acımızı yaşamadan bunlar ne kadar doğru ifade edebilirim veya edebiliriz inanın bilmiyorum. Çünkü şurada yazdığım tüm cümleler üzerine sayfalarca yazıp, saatlerce konuşulmayı hakediyor fakat acımız büyük çünkü hepimiz öldük sadece bazılarımız gömüldü......
İlahiyatçı Hanım
YORUMLAR