3 gündür sizlere 28 Şubatın gelişmesini hatırlatmaya çalıştım. Aslında 28 Şubat tam bir senaryodan ibaretti. Rahmetli Erbakan Başbakanlığındaki hükümetin maneviyata hizmet edeceği ve kendilerinin artık rahat edemeyeceğini anlayan güçler aslında bir kurgu ile bu hükümeti indirmelilerdi. 28 Şubat sürecinde amaçlarına ulaşanlar hükümeti istifa ettirip Başbakanı değiştirdiler. Ama bununla da kalmadılar devleti bir tarafa iterek sürekli sivil toplum kuruluşlarını ve dini kurumları denetlediler, hem de camiye ayakkabı ile girerek.
Bende 28 Şubatta 2 sefer mağdur olmuş kişiyim ve camiye botla girilmesini bizzat gören kişiyim. Merkez camisinde bulunan vakfın o dönem başkanıyım, her ay denetime gelinir, vakıf odasına cami girişinden geçilirdi. Arkadaşların çoğunlu ayakkabılarını çıkarmadan içeriye geçerlerdi. Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından kusursuz ve eksiksiz raporu almamıza rağmen nedense 28 Şubat ekibi her ay bizi denetleyip kontrol ederlerdi.
Bir gün makbuzun birisindeki bir yazı dikkatlerini çekmiş. 10 TL. Kesilen makbuzun kenarına parantez içinde yardım diye yazılmış. Efendim siz nasıl izinsiz yardım toplarsınız diye mahkemeye verildik. Bu mahkeme tam 3 yıl sürdü. 2 yılını doldurduğunda hakim beyle gidip görüştüm. “ ben buraya gelip gitmekten utandım, suçum varsa cezamı verin yoksa berat edin buraya gelip gitmeyim aldığınız bir ifadede yok” dedim.
Hakim bey, “ bende biliyorum suçuyun olmadığını ama yapacak bir şeyim yok. Gelip gitmek istemiyorsan ya vakfı kapatacak devlete vereceksin, ya da başkanlıktan istifa edeceksin” dedi. Bende ne istifa ettim neden geri adım attım ve bana en sonunda 3 ay ceza verdiler. Oda Rahşan affı ile kaldırıldı da temize çıktık suçumuz yok iken.
Erbakan Başbakanlıktan indirilince bu sefer sıra RP Belediyelere gelmişti. Ben o dönem Belediyede Basın Yayın ve Kültür Müdürü idim. Belediyede bando birimi vardı, aslında yasal hiçbir yanı yoktu. Taki ağabey döneminde kurulan bir adetle Belediye önünde hafta başı bayrak indirir, hafta sonu bayrak çeker. Bunun dışında bu personeller hiçbir iş yapmadığı için o dönemin Başkanı Sayın Ahmet Er bandocuları park Bahçede sulamaya vermişti.
Bandocularda bir aydır buraya bayrak indirip asmak için istiklal maçı okumaya gelmiyorlarmış. Bandocular aslında Zabıta birimine bağlı idi, bundan dolayı Sayın Er beni görevden alıp meseleyi bana fatura etmişti. Ama aslında konunun arkasında kendisinin Başkanlıktan alınması vardı. Sayın Er beni açığa alıp işi başından attığını sanmıştı.
Bir cumartesi sabahı polisler tarafından evden alınıp Valiliğe götürüldüm. Konu Ahmet Er’in istiklal marşı okutmamasından görevden alınması idi. Ama beni açığa aldığı için benim konuyu kızgınlıkla Ahmet Er’i suçlayıp teyit etmem istendi. Vali, Emniyet müdürü ve Garnizon komutanı valinin odasında oturuyor ve beni karşılarına alıp olayı sordular. Garnizon komutanı bana, “ bayrağın asılmamasını Ahmet Er size emretmiş olmasın” diye birkaç defa sordu. Bende o kızgınlıkla evet desem Er gümbürtüye gitmişti. Ama ben kendisine sahip çıkıp konunun aslını anlattım oda yırttı.
Ama benim suçsuz yere görevden alınmam nedeni ile 3 ay açıkta gezdim ve beni suçsuz yere almasına rağmen ardından İtfaiyeye sürgün etmesini hiç hazmedemedim. 8 yıl sonra Ahmet Er bana gelip helallik istemiştir hakkımı helal etmedim. Suçsuz yere sürdüğü için etmedim. Aynı şekilde Nevzat Palta’ya da suçsuz yere dedikodumu çıkararak görevden aldığı için hakkımı helal etmedim, et dese de ona da hakkımı hiçbir zaman helal etmiyorum.
28 Şubatta en çok Müslümanlar zarar görmüşler ve görevlerinden uzaklaştırılmıştır. Hem de türlü bahane ve yakıştırmalarla uzaklaştırılmıştır. İmam Hatipler kapanacak duruma gelmiş ve öğrenci bulamamakla karşı karşıya kalmıştı.
İnsanlar dindar görünmemek için nerede ise camiye gitmemeye başlamıştı. Hocalar verilen hutbelerin dışında bir hutbe okurlarsa ifadeye çağrılıyordu. Sokakta takkeli sarıklı birisi görülürse takibe alındığını bilmeyen yoktur. Her yerde namaz kılan, başörtülü olan ve dindar kimseler fişleniyordu. Demokratik bir ülke lafı ağızlardan düşmezken, normal vatandaşa demokrasinin D’si işlemezken bazı imtiyazcı kesime sonsuz demokrasi vardı.
28 Şubatın verdiği zarar anlatılmayacak kadar çoktur. Ali Kalkancı, Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz birer senaryo idi. Hatta bunların çoğu dinle alakası olmayan tiyatroculardı. Türkiye irtica kaynıyor yaygarasıydı. Amacı maneviyata verilmek istenen zarardı. Resmi üniformalılar devletin gizli yöneticileriydi.