-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


“bu Leylektir oğul”

20 Ekim 2016 - 10:43

Bugün size ibretlik bir kıssadan hisse anlatacağım. Sonra konuya gireceğim. Malumunuz şimdi sonbahar ama kışın ardından bahar gelir, Mart aylarında Anadolu’ya gelen Leylekler, son baharda iklimi kendisine uygun bölgelere göç ederler. Bende dün köylerimizi gezerken baharla birlikte yuva yapan leyleklerin sonbaharda yavrularını alıp göçünü görünce bu kıssa aklıma geldi. Gelin bu kıssayı insan ayrımı yapmadan hepimiz dikkatle okuyalım.

     Oğlu gurbetten gelecek olan baba, dört gözle evladını bekler. Sabaha kadar uyuyamayan baba sabaha karşı gelen evladına sarılır koklar. İlkbahar mevsimi olması nedeni ile yeni açan çiçekler gibi kokuyorsun diye defalarca oğluna sarılıp koklar öper.

     Aradan birkaç gün geçmişti. Evleri de köyün kenarında bir sulak bölgede olması nedeni ile bir Leylek gelip karşıya konmuştu.

    Baba oğlunun kendisini ne kadar sevdiğini, ne kadar Baba özlemi duyduğunu öğrenmek istiyordu.

     “Bak oğlum şu karşıdaki uzun ayaklı, uzun boyunlu suda bir şey karıştıran kuşun adı nedir” diye oğluna sordu. Oğlu “Baba bilmiyor musun o bir leylek” diye cevap verdi.

     Aradan birkaç dakika geçmişti ki, baba yine sordu: “Oğlum şu karşıdaki kuşun adı nedir” dedi. Kızgınlıkla oğlu: “Baba dedim ya sana onun adı Leylek” diye cevap verdi.

     Biraz sonra baba tekrar sordu. Bu sefer oğul kafasını bir o yana bir bu yana sallayarak: “Anlamıyor musun baba, benim canımı sıkma o bir leylek diyorum sana” dedi.

     Yeşil sulak içinde durmadan gezinen Leylek uçup gitmek bilmiyordu. Baba biraz gezindi gülümseyerek tekrar sordu: “Oğlum bu kuşun adı nedir?” dedi. Bu sefer çok kızan oğlu: “ Baba benim sabrımı mı deniyorsun. Yoksa senin kafan mı sulandı. Bir daha bana soru sorma. O kuşun adı leylek diye sana kaç defa söyleyeceğim” dedi.

    Gülümseyerek yerinden kalkan baba yirmi beş yıldır tuttuğu günlük defterini çıkarıp geldi ve yerine oturup, defteri karıştırmaya başladı. Sonunda karıştırdığı yerdeki notunu buldu. Notu okuması için oğlunun eline verdi. Oğlu notu okuyup babasından özür diledi. Notta oğlu üç yaşında iken aynı yere Leylek konmuştu oğlu babasına tam yirmi üç defa sormuştu: “Baba bu kuşun adı nedir” diye. Üşenmeden oğluna zevkle izah edip anlatan baba birde ona söyletir, sonrada öpüp koklamıştı. Bu aklına gelir ve oda oğluna sorar ve kendisini ne kadar sevip saydığını öğrenmek ister.

     Görüldüğü üzere evlatların anne ve babalarına ne kadar tahammül ettikleri günümüzde ortadadır. Sınayın bakalım sizi ne kadar seviyorlar? Çocuklarını eşlerini sevdiklerinin yarısı kadar sevebiliyorlar mı? Çocuklar babalarına ne kadar âşıklar. Ben küçükken o dönemler hep babama âşık olurdum. İnanırımsınız aramıza uzun bir mesafe ve disiplin koymasına rağmen. Hiçbir derdimizi direk olarak anlatamazdık. Ama giyimine, kuşamına ve yaptığı işlere âşıktım. Onun yaptıklarını bende yapmaya çalışırdım. Baba olunca bunu daha iyi anladım.

      Samimi söylüyorum, onun oturduğu odada arkadaşları varsa o odaya girmemiz mümkün değildi. Karşısında bırakın konuşmayı, ayağımızı uzatıp oturamazdık. Onun izni olmadan sofraya oturmazdık. Bizler böyle bir disiplin ve eğitimden geçmemize rağmen. Onları çok sever, yokluklarını arıyorum. 90 yaşında vefat ettiğinde kabri başında kimsesiz yetim kaldığımı anlayıp dona kaldım. Bir el benim kolumdan tutup mezardan çıkardı. İnanın onu hiç kırmadım, incitmedim. Onun yokluğunu halen hissediyorum ve babama aşığım.

    Evet, size soruyorum, evlatlarımız sizlere ne kadar âşık sizi ne kadar taklit ediyorlar. Eğer cahillik ve geri kafalılıkla suçlanmazsanız o size yeter. Evlatlarınızın yanlışlarını söylemekten çekinmiyor musunuz? Kafaları kızdığında veya üzerlerine biraz gittiğinizde azar işitmiyor musunuz? Yanlışlarını anlatmaktan nerede ise korkmuyor musunuz? Hadi bugünün evlatları ile eskileri bir kıyaslayın. Hangileri daha çok babalarına annelerine âşıktırlar. Okumak insanı büyütmüyor. Terbiyeyi ahlakiye insanı büyütür. Tabii bunu alanlar büyürler.

YORUMLAR

  • 0 Yorum