Dava adamı olmak öyle kolay değildir, lafla peynir gemisi yürütmeye benzemez. Dava adamı davasına sadakatli, dostlarını satmaz ve ona kendisi gibi bakar. Yüzüne bir türlü, arkandan bir türlü konuşmaz. Davasının başarılı olması için başkalarını kullanarak dava kazanılmaz. Korkak ve silikler dava adamı olamazlar. Dava adamı gerektiğinde cephede hayatını ortaya koyar. Konuşurken mangalda kül bırakmayıp sonrada cepheden kaçarcasına insanları satan hainler dava adamı olamazlar. Dava adamı gibi görünüp başkalarına kalleşlik yaparak onun yerine göz dikmez.
Hak ya da bâtıl hangi davanın dâva adamları yoksa o dâvanın yer etmesi yahut gelişmesi mümkün değildir. Kısa zamanda izleri silinir ve tarihte esamesi bile okunmaz.
“Dava adamı” olmak nedir ve nasıl olunur? Gibi soruların cevâbını vermek lafızda kolaydır; yaşantıda ise bir o kadar zordur.
Dava adamı olmak için öncelikli olarak kişinin gözünü kırpmadan kendini ve her şeyini uğruna feda edebileceği bir davası olması gerekir. Tüm Müslümanların bildiği üzere en büyük ve yüce dava Allah’ın Dîni’nin yeryüzünde gâlib gelmesi ve tüm şirki unsurların yerle bir edilmesidir…
İşte dava arayana gösterilebilecek olan tek dava…
Sonrasında adam olmak gereklidir. Buradaki adamlıktan maksat ise cinsiyet itibariyle değildir. Adamlık, sözü ve özü bir olarak inandığı şeyde kördüğüm olmaktır. Davası uğruna gerektiğinde malını ve hayatını, anasını ve yavrularını feda edebilmektir. Eşine veda dahi edemeden şehadet yoluna gidebilmektir…
İşte adam görmek isteyene gösterilebilecek adam gibi bir adam…
Dava adamı olmak ise, ülkülerin en yücesinde nefsi, her şeyi ile birlikte feda edebilmektir. Mallardan ve canlardan düşünmeden vazgeçebilmektir. Herkes uyurken gecelerini ilim yolunda kolayca gündüze çevirebilmektir. Sevdiklerine ansızın sürur içerinde veda edebilmektir. Firâvunîlerin zindanlarında Yusuf aleyhisselâm gibi hak ve hakikatlerin ortaya çıkması için izzet içerisinde sabır edebilmektir. Villalarda ve malikanelerde zevk-u sefalar sürenlere inat kuru ekmeğini dava arkadaşıyla paylaşabilmektir. Mal ve evlat yarışına girenlerin yanında mal ve evlat kazanımını bir çırpıda infak edebilmektir.
Başkaları sıcak yataklarında yatarken soğuk topraklar üzerinde keyif duyarak nöbet tutabilmektir. Kurşunlar arı vızıltısı gibi işitildiğinde, havada barut ve yanıktan başka bir koku olmadığında ayakların dağlarla boy ölçüşürcesine sâbit olmasıdır. Kanlar içerisinde şehâdeti tadan kardeşinin gözlerini gurur içerinde kapatabilmektir…
İşte dava adamı olmak böyle bir şeydir…
Dava adamı olmak için çok ilimli yahut çok kuvvetli veyahut çok zengin olmaya gerek yoktur. Dava adamı olmak için her şeyden önce kişinin davasında samimi olması gereklidir. Samimiyet dava adamlığının esası ve temelidir. Davasına karşı samimi olmayanlar asla dava adamı olamazlar. Dava adamlığı söylemi yapanların gerçek dava adamları olup olmadıkları davaları uğrunda harcadıklarıyla, terk ettikleriyle, paylaştıklarıyla, fedakârlıklarıyla, gayretleriyle ve destekledikleriyle bilinir. Davam var deyip de dava adına çağrıldıklarında üç kuruşun hesabını yapanlar, beni karıştırma yahut bulaştırma diyenler, öne atılacak yerde kuytu yerler, karanlık köşeler arayanlar, diğerlerinin sırtından nemalananlar, şan ve şöhret peşinde olanlar, davasının dava adamlarını mücadelede haksız yere yalnız bırakanlar, asla dava adamı olamazlar.
Dava adamlarının en büyük imtihanı ise tağûtî güçler, ışık almaz zindanlar, yokluk yahut sefalet değildir. Dava adına beraber yola çıktıkları vefadan yoksun sözde dava adamlarıdır. Zîrâ dava adamı, dışarıdan gelecek olan imtihanlara göğsünü peşinen siper etmiş durumdadır. Ancak beraber yürüdüğü ve güvenme ihtiyacı hissettiği kimselere karşı savunmasızdır. Dava adamlarının belini büken, sabırda sekteleten ve hatta istikâmet aynı olmak şartıyla başka bir yola sevk eden işte bu noktadan gelen haksız ve yıkıcı eleştiriler, hainlikler ve saldırılardır; vefasızlıklar ve karalamalardır… Bu durumlar dava adamlarının hayatlarında görüp görecekleri en büyük imtihanların başında gelir. Buna maruz kalmak dava adamları için geçilen imtihanların zirvesidir. Burası birçok dava adamının tıkandığı ve tükendiği noktadır. Ancak bu, davasında samimi dava adamları için paydos yahut emeklilik veyahut son değildir. Yıkıldığı yerden başka bir kalkış ile kalkışın mukaddimesidir. Küllerinden istikâmete yeniden kuvvetle girişin başlangıcıdır. Niyetlerin tazelenmesi, ihlâs ve takvanın ıslahıdır. Ağırlıkların atılması, hainlerin bertaraf edilmesi ve vefasızlardan arınmadır…
YORUMLAR