Hafta başı engelliler günü idi, baktım her kurumdan engelli mesajı vardı. Tabi engellilerimize acımak yerine onlara sevgi göstermek daha doğru olanıdır. Onlar çok küçük şeylerden, ilgi ve alakadan mutlu olurlar. Onların bir ayrı özelliği ise mükemmel bir şekilde zeki oluşlarıdır. Bunları bir engelli ile beraber yaşamayanlar bilemezler ve aksine onları dışlarlar. Görme engelli olup hafız olanları biliyor ve tanıyorum. Yeter ki onlara gerekli değer verilip ilgilenilsin, yapamayacakları yoktur.
On yıl öncesine kadar gerçekten birçok aile engelli çocuklarından usanırken, bugün devlet onlara sahip çıkmıştır. Rehabilitasyon merkezleri açılmış, engelliler ailelerden alınıp bakım ve koruma altına alınmıştır. Devletin bakım merkezleri dışında özel bakım merkezlerine izin verilerek bakım merkezlerinin sayıları artmıştır.
Çok engelli aile biliyorum ki, engelli çocuklarını zincire vurmuşlardı. İnanın bunu gözlerimle gördüm ve aileler ile konuşmuşumdur. Ama bugün devlet bunlara sahip çıkarak şefkat kolları altına almıştır. Evde bakıma muhtaç olanlara bakanı varsa bakım parası, bakanı yoksa açılan bakım merkezlerine alınmaktadır. Onların bakımından tutun, eğitimine ve hayata kazandırılmasına kadar her şeyi devlet yapmaktadır. Kendi ailesinin yapamayacağı bakımı devletimiz yapmaktadır.
Bu kurumlardan hayata kazandırılanların yanında, evlenip hayat kuranlar bile var. Engelli olmak hayata kötü bakmak değildir, hatta engellileri dilendirerek onların sırtından para kazanmakta değildir. 12 yaşında iken yaşadığım bir engelli hatıramı anlatayım.
Görme engelli, zihinsel engelli, işitme engelli, bedensel engelli ve yaşlılığa bağlı engelliler var. Bunlara farklı gözle bakılmamalı, hepsinde farklı sevilecek güzellikler var. Toplumun engellilere karşı bakışı değişmeli, zaten engelli gözü ile bakılmamalı. Onların mutlaka bir tarafında sevilecek güzellikleri mevcuttur. Allah herkese bir fark oluşturma yeteneği vermiştir. Yazımı Deniz Yıldızı hikâyesi ile tamamlayım.
Bir zamanlar yazılarını yazmak üzere Okyanus sahiline giden aydın bir adam varmış. Çalışmaya başlamadan önce sahilde bir yürüyüş yaparmış. Bir gün sahilde yürürken plaja doğru baktığında dans eder gibi hareketler yapan bir insan silüeti görmüş. Başlayan güne dans eden biri olabileceğini düşünerek gülümsemiş ve ona yetişebilmek için adımlarını hızlandırmış. Yaklaştıkça bunun bir genç adam olduğunu ve dans etmediğini görmüş. Birkaç adım koşuyor, yerden bir şey alıyor ve Okyanusa fırlatıyormuş. Biraz daha yaklaşınca seslenmiş;
Günaydın ne yapıyorsun böyle?
Genç adam durmuş, başını kaldırmış ve cevap vermiş:
Okyanusa denizyıldızı atıyorum.
“Sanırım şöyle sormalıydım” demiş Bilge adam
“Neden okyanusa denizyıldızı atıyorsun?”
Güneş çoktan yükseldi ve sular çekiliyor. Eğer onları suya atmazsam ölecekler. Âmâ delikanlı görmüyor musun ki kilometrelerce sahil var ve baştan aşağı deniz yıldızlarıyla dolu. Hiçbir şey fark etmez.
Genç adam kibarca dinlemiş, eğilerek yerden bir denizyıldızı daha almış ve dalgalanan denize doğru fırlatmış.
Bunun için fark etti!
Bu cevap bilgeyi şaşırtmış, ne söyleyeceğini bilememiş. Geriye dönmüş, yazısının başına geçmek üzere kulübesine gitmiş. Gün boyunca bir şeyler yazmaya çalışırken genç adamın görüntüsü önünden gitmemiş. Aklından çıkarmaya çalışmış, bir türlü olmamış. Nihayet akşama doğru fark etmiş ki, o koca bilim adamı, o büyük şair, bu gencin davranışının özünü kavrayamamış. Çünkü bu gencin aslında yaptığının evrende bir gözlemci olmayı ve bir fark yaratmayı seçmek olduğunu anlamış. Utanmış. O gece sıkıntı içerisinde yatmış. Sabah olduğunda bir şey yapması gerektiğini düşünerek uyanmış. Yataktan kalkmış giyinmiş, sahile inmiş ve o genci bulmuş. Ve bütün sabahı onunla Okyanusa denizyıldızı atarak geçirmiş.
“Hepimize bir fark oluşturma yeteneği bahşedilmiştir. Eğer biz o genç adam gibi, bu yeteneğimizin farkına varabilirsek, görüş (vizyon) gücümüz sayesinde geleceği şekillendirme kudretini elde edebiliriz.
Hepimiz kendi yıldızımızı bulmalıyız. Eğer yıldızımızı akıllıca ve iyi fırlatabilirsek, dünya hiç kuşkusuz harika bir yer olacaktır.”
YORUMLAR