-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Fransa medyası örnek alınmalı

16 Kasım 2015 - 09:12

        Geçtiğimiz hafta Fransa’da meydana gelen terör olayından sonra dikkatimi çeken en önemli konu ise basının olayları büyütmeden ülke insanlarını sükûnete davet etmesi idi. Hani medyaya Türkiye’de darbe vardı, medya susturuluyordu. Fransa medyası üzerine düşeni yapmasına rağmen hükümet yetkilileri ardından olası bir provokasyona neden olmamak için sansür getirdi. Peki daha dün Anakara da meydana gelen olaylarda toplumu sokağa davet eden bazı medya ile Fransa medyasını kıyaslayın kim daha ileri derecede vatansever?

      Türkiye’de terörle mücadelede kendisini tankların önüne atan sözde gazetecileri bile biliyoruz. Ülke severlik ve vatanın birliği gündeme geldiğinde basını ile sivil toplum kuruluşları ile ve siyasileri ile el birliği ile ülkemizi koruyup kollamak yerine ülkeyi nasıl karıştırırız yarışının yapıldığı yerin neresi olduğunu bir kez daha görme imkanı bulduk.

       Fransa terörü başka ülkelere karşı hoş gördüğünü bilmeyen olmadığı gibi kendisinin masum ülkelere nasıl terör estirdiğini hepimiz biliyoruz. En güzel örneği Cezayir’de yaptığı terör ve insan kıyımıdır. Ama kendilerine bir dokunduğunda birlik ve beraberlik göstermektedirler. PKK’nın en çok korunup muhafaza edildiği bir ülke umarım bundan sonra teröre daha dikkatli davranır.

       Dolayısı ile bu ülkede diktatör dediğin Cumhurbaşkanına en ağır eleştiriyi yapacaksın, ülkede kaos çıkarmak için insanları sokağa dökmeye çalışacaksın. Sonrada Türkiye’de basın özgürlüğü yok diye ortalıkta nara atacaksın. Artık kamuoyu bu medyayı daha iyi tanımalı diye düşünüyorum

      Ülkemizde gerçekleştirilen G20 toplantısı ile ilgili Pazar günü bir yazı yazan meslektaşım Abdurrahman Dilipak güzel bir konuya değinmiş, bazı bölümlerini sizlerle paylaşayım:

          “Ankara zaten G20 dolayısı ile diken üstündeydi. Güvenlik tedbirleri en üst seviyede idi. PKK ve Paralel yapıya yönelik operasyonlar devam ediyordu. Herkes, Suriye asıllı bir banka soyguncusu haberine kilitlenmişti. Sabah uyandıklarında insanlar Paris’te yerel saatle 22.00’de yaşanan terör saldırısı haberi ile sarsıldılar.

        Belek’teki, dünya GSMH ’sının üçte ikisini elinde bulunduran dünya liderleri eğer savaş ve terör konusunda adil, mazlumdan yana bir anlaşmaya varamazlarsa, terörün ne zaman nerede kimi vuracağını kestirmek kolay olmayacak.

       Paris’teki saldırı karşısında Fransız basının, siyasilerinin dayanışması bizim malum medya ve muhalefet için ders olmalı. Bizde teröristlerle birlik olup, polise karşı barikat kurmaya çalışan politikacı ya da kendine gazeteci süsü vermiş basın kartı taşıyan, teröristleri barış aktivisti diye tanıtan, teröristlere yardım ve yataklık yapan kişiler var.

       Bizler aslında tarihin yaşayan tanıklarıyız. Tarih yapıyoruz. Ya savaş ya da barış yaparak tarihe geçeceğiz. Eğer bu zirve, bütün bu olanlara rağmen hiçbir karar alınmadan dağılacaksa bu zirve, var olan krizi daha da derinleştirecek demektir. Önümüzdeki günler de dünya ya daha güvenilir bir yer olacak, ya da daha güvensiz. Ama bu zirve kesinlikle bir dönüm noktası olacak.

        Zirve ilk kez bu kadar ilgi uyandırıyor. Süreç içinde heyecan verici başka görüşmeler de olacak ve bundan sonra G20 zirveleri çok daha zengin, ilgi uyandıran çalışmalara sahne olacak.

         G20 organizasyonun saygınlığı bu zirveden çıkacak kararlara bağlı. Eğer bu zirveden tatmin edici bir karar çıkmazsa, bu zirve G20 için bir son da olabilir. Kesinlikle Belek zirvesi olumlu ya da olumsuz anlamda unutulmayan bir zirve olacak.

         Terör, göç ve bölge barışı konusunda G20’den çıkacak bir karar yeni bir dünyanın inşasından önemli bir başlangıç olacaktır. Kuşkusuz tek sorun bu değil. Asıl sorun 19.YY sonunda oluşturulan düzenin tâ kendisidir. İsrail’dir. Kapitalizmin kendisidir. Komünizm yıkıldı, faşizm de. Şimdi sırada kapitalizm ve Siyonizm var. Batı değerler sistemi, kavram ve kurumları ile günümüz insanlarının korkularına ve umutlarına cevap vermiyor.

       BM yeniden yapılandırılmayacaksa barış bir hayal olmaya devam edecektir. Ailedeki çözülme bugün ki gibi devam edecekse ve yoksulluk ve ahlaki değerlerdeki çözülme aynı şekilde devam edecekse krizi sadece ertelemiş oluruz.

       Yeni bir dünya kuruluyor.. Eğer bu süreci doğru yönetemeyecek olursak, tarihin sonunu getirecek bir medeniyetler arası, dinler arası kıyamet savaşına hazır olmalıyız. Kimi tanrıyı kıyamete zorluyor aklınca, kimi Mehdi’nin ordusu, kimi Mesih’in ordusu adına savaşa hazırlanıyor.

       Bu ateş ya burada söndürülür ya da bu ateş dünyayı yakar.

       Batılıların, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti taleplerinin aslında gerçek niyetlerini yansıtmadığı bu süreçte açık bir şekilde görüldü. Batılılar darbeye darbe, darbeciye darbeci diyemediler.. Darbecilerle işbirliği yaptılar. Batı bu olaylardaki rolü ile suçüstü oldu.. Adalet, barış ve özgürlük gibi bir dertlerinin olmadığı görüldü. Çıkarları söz konusu olduğunda, ilkelerini ayakları altına aldıkları da görüldü.

        Bu zirve vesilesi ile bu işte sonuç ne olursa olsun, bu işten en az zarar gören ya da bu işten en kârlı çıkacak ülke Türkiye olacaktır. Yine Türkiye bu zirvede evrensel vicdanın sesi olacaktır. En azından Türkiye, katılımcı ülkelerle gerçekleştireceği ikili görüşmeler yanında, Türkiye bu vesile ile dünyaya sesini duyurmak açısından önemli bir fırsata sahip olmuş olacaktır. Bu çerçevede, mesela paralel yapı ile ilgili önemli görüşmeler yapılacaktır. Bu görüşmelerin sonuçları da kısa sürede kendini gösterecek.”