Sık sık nefsimizi terbiye etmekten bahsederiz. Nefis terbiyesi söz ve gösterişle olmaz. Kalben hor gördüklerimizle zaman zaman aynı seviyeye inebiliyorsak nefis terbiye edilir. Nefsi terbiye etmek için yüreğiniz varsa dilencilik yapan birisinin yanına elinizi açmadan oturabiliyormusunuz? Oturamazsınız çünkü toplum baskısından çekiniriz. Hatta o el açanları horlar dışlarız. Bir bedensel özürlünün seviyesine inip onunla aynı duyguları yaşıyorsanız nefsinizi terbiye edersiniz. Bunu yaparken gösterişten uzak bir şekilde yapmak lazım.
Dilencinin yanına oturmak istemeyen çok insan vardır. Onlar garip soyguncu, ama devletini, garibanın hakkını soyanlar ise modern dilencidirler. Soygun ve vurgun yapan bir gurur abidesi insan bana göre o dilenciden daha aşağıdır.
Efendim bunları yazma, söyleme ve konuşma diyenler olur. Neden konuşup, yazmayalım, bu konuları dile getirmediğimiz için ülkede devleti ve başkalarını haksız yere nasıl dolandırırım diyenlerin sayısını artırmış olmayız mı?
Adamın yüzüne konuşmuyoruz ama arkasından birden emeksiz parlayan insanlar hakkında konuşmuyormuyuz? Bir maaşla koltuğa gelen insanın kamyon dolusu vurgunla gittiğini kim konuşmuyor ki? Ama bunu yüzüne ve bir yakının yanında konuşamıyoruz. Neden haksız kazanç elde ettiğinden dolayı bu haksız kazançtan zarar görme adına korkuyoruz.
Adam kurduğu işi yürütememiş, yada başarılı olamamış. Sonra işini düzeltmek için bir kılıf uydurarak bu milletin parasını çok düşük miktarda faizle paralar çekerek işini kurtarmıyor mu? Bunun neresi soygun değil, modern dilencilik değil birisi bana anlatabilir mi?
Nemelazımcılık ve bana ne cümleleri bu tür insanların sayısını artırmıyor mu? Sonra bu insanların cebine dünyayı doldursanız gözü kimseyi görmez. Başkaları aç sefil olsa o sadece kendisinden başkasını inanın düşünmez.
Bakın İslam dinin de Zekat diye bir zorunluluk var. Zekatın amacı, fakirin gözünün zenginin malında olmaması, hırsızlık ve yanlış yapmaması için karnın doyması için verilir. Ama maalesef zekatla mükellef olanların bazıları az vermek için bir sürü kılf uydururlar.
Nefis terbiyesi ile ilgili bir kıssa ile konuyu bitirelim.
Gönül ehlinden Mâlik b. Dinar’ın canı incir çekmektedir. Bu konuda uzun zamandır nefsiyle mücadele halindedir. Mesele, incir yemek değildir elbette. O, bu konuda vereceği tavizin nefsin ilerideki galibiyetiyle sonuçlanacağını düşündüğünden böyle bir karar almıştır.
Kendi kendine şöyle der:
Ey nefsim! Gel seni pazara götüreyim. İncirlere bak, gönlünce seyret. Bu senin için yeterlidir.
Pazara varır Mâlik b. Dinar. Taze ve yaş incir satan bir pazarcı görür. O sırada nefsi şöyle seslenir derinlerden:
Allah aşkına şu incirlerden al. Yoksa mahvolurum.
Mâlik nefsine cevap verir: Ey nefsim! Param yok. Kusura bakma alamayacağım.
Nefis ısrarla seslenir: Ayakkabılarını sat, yalın ayak geziver. O parayla incir al.
Mâlik ayakkabılarını çıkarıp eline alır. İncir satan adamın yanına gider. Ayakkabıları karşılığında incir ister. Eski püsküdür ayakkabıları, yırtıktır. Pazarcı kabul etmez bu yüzden. O da ayakkabılarını tekrar giyer ve oradan uzaklaşır.
Bu olayı seyreden bir adam incir satan adamın yanına gelir ve şöyle der:
O kırdığın adam kimdi bilir misin? O, herkesin kendisinden utandığı Mâlik b. Dinar idi.
Çok üzülür incir satan adam. Hemen peşinden kölesini gönderir çağırması için. Gönderirken de tembih etmeyi unutmaz:
Al bu bir tabak inciri. Koş kendisine ver. Eğer yerse seni azad eder, hürriyetine kavuştururum.
Hizmetçi gider, arar ve bulur Mâlik b. Dinar’ı. Alıp yemesini ister. Eğer alırsa hürriyete kavuşacağını söyler. Şöyle cevap verir Mâlik:
Sen azad olacak, hürriyetine kavuşacaksın ama ben nefsimin kölesi olacağım. Nefsimin beni ileride zor durumda bırakmasına yardımcı olacağı bir isteği nasıl kabul ederim” der.
YORUMLAR