Bir milletin millet olabilmesi, millet olarak varlığını devam ettirebilmesi; dinine, diline, tarihine, kültürüne, gelenek ve göreneklerine bağlı kalmakla mümkün olur. Yukarıdaki vasıfları taşımayan veya vasıflara sahip çıkmayan toplumların mensupları toplum için gerekli ideallerden yoksun olurlar.
Bir millet ne kadar örf ve adetlerine sahip çıkarsa, o milletin yıkılması o ölçüde güç olur, hatta yıkılmaz. Bu gerçeği gören ve bilen milletler, bir milleti ve toplumu yıkabilmek için o milletin önce dinini, dilini, tarihini, kültürünü, gelenek ve göreneklerini özellikle gelecek nesillerin ruhundan söküp atmak, bunların yerine kendi gelenek görenek ve kültürlerini yerleştirmek için ellerinden gelen herşeyi yaparlar.
Özellikle bizler gibi toplumun dinine, diline, kültürüne çok sıkı bir şekilde sarılması gerekir. Aksi takdirde başka milletlerin kültürleri etkisi altında kalırlar ve böylece zamanla yok olurlar. Biz de azınlık fertleri olarak örf ve adetlerimizi bizden sonraki nesillerinde sahiplenmeleri ile geleceğe ümitle bakabiliriz. Konuya örnek olarak; bugün dünyanın değişik yerlerine çocuklarına daha iyi bir gelecek hazırlamak için çalışmaya giden kişiler vardır. Onlar gittikleri yerde, geleneklerini aynen yaşarlar. Bunu gören çocuklar da aynı törenleri dedeleri, babaları ve anneleri gibi yapmaya çalışırlar. Gelenek ve göreneklerini, örf ve adetlerini sahiplenerek gelecekteki varlıklarını garanti altına alırlar ki, değişik kültürlerin etkisinde kalmasınlar.
Bir örnek verecek olursak, Avrupa’da yaşayan Türkler bulundukları ülkede örf ve adetlerine bağlı kalmışlardır. Avustralya’da yaşayan Yunanlılar, İtalyanlar ve bunlar gibi bir çok millet örf ve adetlerini devam ettirmektedirler. Ancak son dönemlerde ülke dışında yaşayan hemşehrilerimiz yeni nesil geçlerine sahip olamamaışlardır. Bundan dolayı kendi kültürümüzü yiritmişlerdir.
Dinine, inancına, örf ve adetlerine ters düşen fakat nefse hoş gelen davranışlardan uzak kalmak için; nefse hakim olmak, şuurlu olmak, sağlam bir iradeye sahip olmak gerekir.
Örf ve adetler bir milletin diğer milletlerden farklılığını meydana getiren manevi bir sınırdır. Yabancı ve bozguncu unsurlar özellikle ve öncelikle bu örf ve adet sınırını hedef alıp hücuma geçerler. Bir çok kötü davranışlara güzellik, iyilik, modernlik diyerek teşvik ederler. İşte bu durumda milli ve dini değerlere bağlılığın kuvveti ortaya çıkar. Bu değerlerle mücehhez isek bu zararlı davranışlara karşı mücadelemiz de o derece başarılı olur. Daima bu gayret ve inanç içinde olmalıyız.
Milletlerin birbirleriyle olan alışverişinde şüphesiz kültür alışverişi de önemli bir yer tutar. Ancak belli ölçüler içinde olmalıdır. Bundan dolayı Avrupa bizi içimizden yıkarak kültürümüzü yok etmeye çalışarak milli duygularımızdan uzak tutmaya çalışıyorlar.
Büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy “Alınız ilmini garbın, alınız san’atını; veriniz hem de mesainize son süratiniza” mısrasıyla bunu en güzel şekilde açıklamıştır.
Millet olarak, işlerimizi, örf ve adetlerimize göre ayarlamalı, benliğimizi korumalıyız.
Ecdadımız vatanına, dinine, kendi kültür ve tarihine, örf ve adetlerine bağlılığı ile ün yapmış bir millettir. Dün böyle idi, bugün de böyle devam ediyor. Yarın da böyle olması için bu değerlerimizi gençlerimiz arasında canlı bir şekilde yaşatmalıyız ve millet olarak varlığımızın devamının bu değerlere sahip çıktığımız müddetçe mümkün olacağına yürekten inanmalıyız.
Şunu da asla unutmamalıyız; inancı zayıf, örf ve adetlerine sırt çevirmiş, milli birlik ve beraberliğini yitirmiş toplumlar mutlaka dağılmışlar, kuvvetli olanların hakimiyetlerine girip varlıklarını ve benliklerini yitirmişlerdir.
YORUMLAR