-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Pislik içinde bile kuyruğu dik

10 Aralık 2015 - 07:32

Son günlerde gündemimizi işgal eden Rus uçağının düşürülmesi tehdidini dinleyip duruyoruz. Her tarafı pislik içine batmış Rusya kendi ülkesi insanlarına şirin ve güçlü görünmek adına Türkiye’yi durmadan farklı alanlarda tehdit edip duruyor. Aynı tehditleri uzun yıllar önce Afganistan’da sürdüren Rusya sonunda pes ettiğini çok iyi biliyoruz. Bugüne kadar sürekli başka ülkelerle problem yaşayan Rusya kendi yaptığı ukalalığına bakmadan hala kuyruğunu dik tutmaya devam ediyor. Sadece ülkemizi değil birçok ülkenin topraklarını ve sınırlarını tanımadan suiistimal ederken bir yiğit çıktı ve dur orada bu topraklar sana değil bize ait dedi.

     Rusya’nın bu pislik ve bulaşıklığını anlatacağım kıssadaki gibi görmek lazım. Benim çok hoşuma giden bir kıssayı sizlerle de paylaşayım hem gülün hem bir hisse çıkarın.

     “Ormanda bir fare vardı.

     Havalı, kibirli, her an bir hayvana musallat olan kuyruğu dik fare.

      Kuşların yuvasına pislemediği gün maymunun kuyruğu ısırır, tavşanı korkutmadığı gün tilkinin başını şişirdi.

     Orman hayvanları illallah demişti farenin elinden. Bu böyle devam edemezdi.

     Sonunda hayvanlar aralarında bir heyet kurup aslanı ziyarete gittiler. Ormanın kralı oydu, bir çare bulurdu nasılsa.

      Bütün hayvanları topladı aslan. Yaşlı kaplumbağayı dinlediler önce, sonra zürafayı, sonra tavşanı, maymunu, ağaçkakanı, yılanı, hatta diğer farelerin sözü en son kedi aldı:

      Saygıdeğer kralım, dedi bıyıklarını burarak, bu işi bana bırakın. Bir onunla ta ezelden düşmanız.

      Aslan diğer hayvanlara baktı, ne dersiniz, diye soruyor gibiydi. Olur manasına başlarını salladılar.

      Kedi göğsünü gere gere yeni görevinin başına gitti. Herkes olacakları beklemeye koyuldu.

      Fare bir ağacın altında, olanlardan habersiz, planlar kurmakla meşguldü. Kuyruğunu dikmiş kendi kendine konuşuyor, sinsi sinsi gülüyordu. Kedi yavaşça yaklaştı arkasından. Doğrusu bu işin kolay olacağını o da beklemiyordu. Avına sessizce yaklaştı, pençesini kaldırdı, o da ne? Bu farenin ensesinde gözü vardı sanki. Kedinin gölgesini gören fare şimşek hızıyla fırladı. Önde kaçarken bile kuyruğu havada bir fare, arkasında görev aşkıyla yanan azimli bir kedi. Görülmeye değerdi doğrusu.

       O köşe senin, bu ağaç benim; o kayalık senin, bu kovuk benim, öyle bir koşturmaca ki!..

        Nihayet düz bir ovaya geldiler. Fare sağına baktı, soluna baktı, kaçacak yer yok. Karşıda otlamakta olan bir inek gördü. Bütün kuvvetini toplayıp, ineğin yanına doğru koşmaya başladı. Nefes nefeseydi. Az önceki sıçrayışında biraz daha ağır kalsa, neredeyse dik kuyruğunun ucundan yakalanacaktı. Can havliyle bir yandan ineğin yanına koşuyor, bir yandan da, dur sen, diyordu, bir kurtulayım neler yapacağım sana, dur sen!..

       Nihayet ineğin yanına ulaştı fare. Yalvardı, yakardı, beni sakla diyerek. Ne derse desin inek kabul etmiyor, senden az çekmedim, diyordu, ne halin varsa gör!

      Türlü diller döktü, ağladı.

       Ben ettim sen etme inek kardeş, diyordu, şu kedi belasından bir kurtulayım, beni sen bile tanıyamayacaksın. Nasıl akıllı-uslu olacağı bir bilsen& Hem bir düşünsene, kuyruğu dik fare ve inek& Asırlar sonra bile bizi anlatacak kitaplar.

      Sonunda;

      Peki peki, dedi inek; uzatma da geç şöyle arkama,

      Ve farenin üstüne şey etti.

       Kedi ovaya vardığında acınacak haldeydi. Ayakta duracak hali kalmamıştı zavallı hayvanın. Hemen sağa-sola bakınmaya başladı. Dümdüz bir ovaydı burası ve karşıdaki inekten başka kimsecikler yoktu. Belki de bu inek fareyi görmüştür diye düşündü. Son takatini toplayarak ineğin yanına geldiğinde, bir şey sormasına gerek kalmamıştı. Kedi gülmeye başladı.

      Manzara şöyleydi: Dümdüz bir ova, bir inek, ineğin hemen arkasında taze şey kümesi, onun içinde dik bir kuyruk.

      Yavaş yavaş yaklaştı kedi, kuyruğundan tuttuğu gibi fareyi parçalayıverdi.

      Hazreti Mevlana bu hikâyeden üç şey anlamak lazım diyor:

      Bir: Sana her şey atan senin düşmanın değildir.

      İki: Seni şeyden çıkaran herkes dostun değildir.

      Üç: Bu kadar şeyin içinde kuyruğu dik gezmenin alemi ne?”