-
ERDOĞAN KAYA

ERDOĞAN KAYA


Ramazan davulcusu

13 Haziran 2016 - 16:50

Ramazanın bugün 9 giriyoruz ve bugüne kadarda havalar serin gitti. Bundan sonra biraz sıcaklar yükselecek gibi görünüyor. Tabi bizde bu aralar fitne ve fücurlara cevap vermekten sıcak bir ortamla ramazana yazılarımızla başlayamadık. İnşallah bizi tekrar geçtiğimiz günlere dönecek Ramazan ayında iftiraya başvurmazlar. Ama bu mübarek gün hakkı için inşallah çarpılırlar. Bende bugün sizleri ramazan fıkraları ile biraz olsun güldürmek istiyorum.

       Ramazan-ı Şerif nasıl diğer aylar içinde müstesna bir konuma sahipse, Ramazan ve iftar fıkralarının da kültürümüz içinde özel bir yeri vardır. Ramazan, orucuyla, iftarıyla, sahuruyla, teravihiyle, mukabelesi, fitresi, zekâtı, davulcusu, manileri ve daha birçok güzelliğiyle muhteşem bir dinî ve kültürel ziyafet mevsimi. İftar, bu muhteşem mâna mevsiminin odak noktasında duruyor. Sadece fertlerin değil, toplumun da günlük hayatı iftara göre şekilleniyor. İftar ve Ramazan fıkraları, bizim Ramazan kültürümüzün vazgeçilmez bir parçasını oluşturuyor. Bu fıkraların en 'popüler' kahramanları Bektaşiler. Tabiri, ilmin asaletini rencide etmeksizin kullanırsak, kültürümüzün bir başka sevimli unsuru olan mahalle hocaları da bu fıkralarımızı konu olabiliyor. Kültürümüzdeki Ramazan ve iftar fıkraları bitmek bilmez. Söz açıldı mı, herkes anlatacak bir şeyler bulur, anlatır. Hepsini bir araya getirip gazete sayfasına sığdırmak da mümkün değildir. En iyisi uygun bir yerde sözü bağlamaktır.

       İFTAR BEKLEYEN MELEK

      Miraç esnasında omuzunda kocaman bir davul asılı bir melek görülmüş. Melek, tokmağı havada tutuyormuş. Meleğe sormuşlar: "Sizin vazifeniz nedir?" Melek cevap vermiş: "Ben, yeryüzünde bir hoca iftar verdiğinde, bu tokmakla davuluma bir defa vururum." "Peki" demişler, "Şimdiye kadar bu davula kaç defa vurdunuz?"Melek: "Dünya kuruldu kurulalı bekliyorum. Hiç siftah etmedim." Böyle bir fıkradan hocalarımız alınabilir. Ama şunu tekrar edelim: Bu fıkraları zaten daha çok hocalar anlatıyor. Üstelik bu fıkralar, hocaların ev sahipliği yaptığı iftar sofralarında da anlatılıyor.

       KAÇ GÜN ORUÇ TUTTUNUZ?

       Ramazan bayramı arifesinde, biri Bektaşi olmak üzere üç kafadar sohbet ediyorlarmış. Söz, bu ramazanda kaç gün oruç tuttuklarına gelmiş. Birincisi, "Hamdolsun" demiş, "Ben otuz Ramazan'ın otuzunu da tuttum.

      İkincisi biraz üzgün: "Efendim, ben üzerinize afiyet, bu Ramazan'da biraz rahatsızlandım. Ancak bir gün kendime gelebildim. Sadece bir gün oruç tutabildim. Oruçlarım kazaya kaldı." 

      Bektaşi hemen söze girmiş: 

      "Beyefendi" demiş, 

"Siz benden bir gün fazla tutmuşsunuz."

        TEMEL'İN DUASI

       Ramazan'ın yaz mevsimine rastladığı yıllarda, Temel, sırtında koca bir kütük, yayladan köye gidiyormuş. Uzun ve zahmetli bir yürüyüşten sonra, bir yokuşun başında, suyu gürül gürül akan bir çeşmenin yanına çökmüş. Sırtındaki kütüğü yere atmış. Biraz nefeslenmiş. Ardından buz gibi suyu birkaç defa yüzüne çarpmış. Suyu içmek için içi gidiyormuş ama oruçlu olduğu için sabrediyormuş. Avuçlarını suyla doldurmuş, sonra da duaya başlamış:

      "Ey Allahım. Şimdi habu suyu içsem içerim. Fakat senin güzel hatırın için sabredip içmiyorum. Yarın ahirette mükâfatımı isterim!"

           OĞLUM İŞ İDDİAYA BİNDİ

        Bektaşi, bir akşam eve dönerken aklına eser, camiye girer. Yanında oğlu da vardır. Niyeti, o gece yatsı namazını kılmaktır. Cemaatle birlikte yatsı namazını eda eder. Fakat aylardan Ramazan olduğu için, cami cemaati, yatsı namazı bittikten sonra da saf tutup namaza durur. Bektaşi bu duruma bir anlam veremez ama diğerleri gibi imama uyar. Biraz sonra tekrar selam verilir. Bektaşi namazın bittiğini düşünür. Ama bitmemiştir. Cemaat tekrar tekbir getirir ve namaza başlar. Bektaşi’nin canı sıkılır. "Herhalde" der, "Bana nispet olsun diye namazı uzatıyorlar." Bir la havle çeker, tekrar imama uyar. Dört rekât sonra selam verilir. Bektaşi yine namazın bittiğini düşünür. Hayır, namaz bitmemiştir. Bektaşi, cemaatin tekrar namaza durduğunu görünce, ceketini çıkarır, oğluna verir. "Oğlum, iş galiba iddiaya bindi. Bu ceketi eve götür. Annene de söyle, eve geç geleceğim."