Hani zaman zaman söyleriz ya, “ nerede o eski Ramazanlar diye. Aynen bende böyle
demekten kendimi alamıyorum. Son dönemlerde Ramazan kültürümüz oruç tutmanın
dışında tamamen bozulmuş durumdadır. Sorsam Ramazanda eski Ramazanların tadını alan
var mı diye? alan olduğunu düşünmüyorum çünkü körler sağırlar birbirlerini ağırlara dönüştü.
Nerede ise mazeretsiz oruç tutmayanları baş köşelerde ağırlar olduk. Ramazan ayında yıl
boyu aynı yemekleri yiyenleri farklı yemeklerle buluşturmak gerekirken, Ramazan ayında
verilen iftarlara bu yemekleri zaten yiyenleri davet ediyoruz.
Eskiden nerede ise her iftar vakti varlıklı insanların sofralarına mutlaka üç beş gariban davet
edilip oturtulurdu. Ya şimdi bunu yapabiliyor muyuz? Nerede onu yapan kişi, varsa da çok
nadirdir diye düşünüyorum.
Eskiden evlerde hanımlar, ikindiden sonra akşam yemek telaşı başlar, bir çok yemek türü
hazırlarlardı. Hatta ekmek bile fırından alınmaz, hanımlar evlerde farklı ekmek türü yapar
sofraya getirirdi. Ya şimdi akşam oldu mu fırınların önünde bir kuyruk oluşturuyoruz.
Ben çocukluğumu orta okuldan önce köyde geçirdiğim için, köylerde Ramazan bir ayrı olurdu.
Fırın gibi ocaklar olmazdı, gazla çalışan ocaklar olurdu. Olmayanlar ise evlerinin önünde odun
veya tezekle yanan ocaklar olur yemekler orada pişirilirdi.
Çardak ve ekmeklilkerde tandırlar yanardı. Burada fasulye ve diğer baharatlı yemekler
yapılırdı. Bazen küçük saç ekmekliklerde çörekler çekilirdi. Yine bazı annelerimiz sac üzerinde
bazlama dediğimiz mayalılar yaparlardı.
Akşam olunca bizim gibi küçükler evlerin damına çıkarak hocanın okuyacağı ezanı beklerdik.
O dönemler camilerde minareyi bırakın köylerde hoparlör yoktu, elektrik olmadığı için
hocalar ezanı cami damında okurdu. Bizlerde evlerin damından bu anı gözetler oruçlu
olanlara haber verirdik, onlarda oruçlarını açarlardı.
Sahurda da çoğu kimselerin çalar saatleri olmadığı için sahura kalkamazlardı. Ama bazı aileler
sokaklarda bir sopa ile teneke çalar sahurun geldiğini duyurur, sahura kalkamayanları sahura
kaldırırlardı.
Tabi köylerde teneke çalındığı için şehrin kenar mahallelerinde de teneke çalınırdı. Zengin
mahallelerde ise davul çalınırdı. Tabi davulcular zenginlerden bahşiş alacakları için genel
olarak zengin mahallelerde davul çalardı.
Akşamlar mutlaka durumu iyi olan aileler fakir konu komşu ve akrabalarından bir kaç kişiyi
iftara çağırırdı. İftara çağıramayanlar, evlerinde pişirdikleri yemekten konu komşu ve ihtiyaç
sahiplerin birer tabak yemek verirlerdi.
Teravih namazlarına mutlaka gidilir, gitmeyenler ise kınanırdı. Hele oruç tutmayanlar
mazeretli bile olsa kesinlikle dışarıda oruç yemezdi. Eğer gören olursa herkes onu ayıplar
kınanırdı. Bundan dolayıda kimse açıktan oruç yiyemezdi.
Bırakın kış mevsimini, yaz ayında tarım işinde çalışanlar bile oruçlarını yemezlerdi. Şimdiki
gibi öyle tarımda teknoloji gelişmemişti, herkes orakla, tırpanla ve elleri ile yolma yolarladı.
Buna rağmen kesinlikle oruçlar yenmezdi. Güzel bir samimiyet ve dostluk vardı.
Bakın bakalım şimdi bunları yaşayan var mı? geleneklerimizden sadece bir davul kaldı. Bu
bizim bir ramazan kültürümüzdür. Davulcu bahşişe gelince, “ sen mi bizi kaldırıyorsun” diye
davulcuyu kapıdan kovuyoruz.
Bilmiyorum eski Ramazanların mı tadı bozuldu, toplum olarak bizim mi tadımız kalmadı?
İnsanlar sinir küpü olmuş, dostluk ve yardımlaşma kalmamış, hoşgörü yok vesselam. Hasetlik
ve kıskançlık almış başını gidiyor. Dinide nasıl düşünüyorsak oyle yaşamaya çalışıyoruz.
Ramazan kültürü inancımızdan çok cebimizi ve menfaatimizi düşündüğümüz için bozuldu.
YORUMLAR