İranlı işadamı Rıza Sarrafın tutuklanması aslında bizi pek ilgilendirmese de, arkasında Türkiye ile ekonomik hesaplaşma yatmaktadır. Burada bir nevi ABD Türkiye ile küresel hesaplaşma yapmaktadır. Siz neden bizi dinlemediniz İranla Petrol ve Altın alışverişi yaparak neden ekonominizi güçlendirdiniz bize itaat etmediniz hesaplaşmasıdır. Hatta bunun bir başka planı ise Gezi olaylarındakinin benzeri ülkemizde hükümete karşı ülke düşmanlarını harekete geçirerek ayaklanma hesaplarıdır.
Dün gece yapancı bir gazeteci olan Aljazeera Türk yazarı Selva Tor,un yazısına göz attım. Rıza Sarraf'ın ABD'de tutuklanmasının altında yatan küresel güç dengesini ve Sarraf üzerinden Türkiye'yi nasıl cezalandırmak istediklerini mükemmel bir şekilde anlatmış. Çok uzun olan bu yazıdan bazı bölümlerini sizlerle paylaşmak istedim.
“2008 küresel mali krizinin ardından meydana gelen büyük ekonomik durgunluk, özellikle bölgesel güç olma arzusunda olan ülkelerin Batı merkezcil parasal sistemin dayattığı üç yüzyıllık paradigmadan bağımsızlaşma arayışlarına gerekçe oluşturmuştu. Örneğin, bu arayışlardan en önemlisi Nisan 2009’daki G20 Zirvesi öncesi Çin Merkez Bankası Başkanı Dr. Zhou Xiaochuan’ın uluslararası parasal güç dengesinde yeni bir paradigmanın hayata geçmesi gerektiğini kaleme aldığı makalesiydi. Çin’in Amerikan dolarının ayrıcalıklı statüsünün sorguladığı bu çıkışı, aslında ABD’nin hegemonyasının sona erdiğini ima ediyordu. Çin’den gelen bu serzenişi Washington fazla “cüretkâr” bulmuştu. New York ve Londra’daki “endişeli yatırımcılar” ise Dr. Xiaochuan’ın zamansız çıkışından duydukları hoşnutsuzluklarını Çin borsasında milyarlarca doların buharlaşmasına neden olan satış baskısı ile göstermişlerdi. Böylelikle Çin bu önerisinden en azından bir süre daha vazgeçmek zorunda kaldı.
Çin Merkez Bankası Başkanı’nın bu dikkat çekici sözlerinden kısa süre sonra, doların hegemonyal gücünün dayandığı en önemli yapı olan uluslararası ödemeler sisteminden, yaklaşık 100 milyar dolar olduğu tahmin edilen bir gedik açıldı. Bu gediğin sebebi, yükselen Çin değil, bölgesinde yükselen bir güç olma iddiasını en azından 2010’da koruyan Türkiye’ydi. Ve bu güç testine İran’ın 2009’da içine düştüğü ağır ekonomik ve mali darboğaz neden olmuştu.
“ABD’nin uluslararası ödemeler sisteminde açılan yaklaşık 100 milyar dolarlık gedik, Türkiye’nin İran’ın petrol ve doğal gaz alacaklarını ABD’nin parasal güç alanı dışına çıkarak by-pass etmesiyle oluştu.”
Bu gedik, Türkiye’nin İran’ın petrol ve doğal gaz alacaklarını ABD’nin parasal güç alanı dışına çıkarak by-pass etmesiyle oluştu. Türkiye – İran ticaretinin yanı sıra Hindistan gibi dünyanın en büyük gelişmekte olan ekonomilerini de ilgilendiren bir boyuta dönüşen bu parasal başkaldırı, ABD’nin ulusal çıkarları hilafına ve Türkiye’nin güdümünde yürütüldü.
Dönemin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeleri Türkiye ve Brezilya’nın “Hayır” oyu verdiği 1929 sayılı BM kararı, “hassas nükleer faaliyet” için kullanılabilecek her türlü askeri ve sivil mal ve hizmetin ticaretini ve bu ticaretten doğan para transferlerinin önlenmesi yönünde karar almıştı. Ancak ABD, BM’nin bu kararı ile yetinmek istemedi ve iki hafta sonra Haziran 2010’da İran’ın petrol ve doğalgaz gelirlerinin de nükleer faaliyetlerde kullanılabileceği varsayımıyla bu faaliyetlerden kaynaklanan parasal transferlerin de yasadışı ilan edilmesini emreden bir yaptırım kararını ABD Senatosu’ndan geçirdi. Tek taraflı olarak yürürlüğe giren bu karara göre, İran petrol gelirleri artık “kara para” statüsündeydi ve bu anlamda meydana gelen her türlü finansal işlem “kara para aklama” olarak tanımlanacaktı.
Dönemin Devlet Bakanı Zafer Çağlayan ise bankacılara cesur olmalarını tavsiye etmişti: “ABD’nin yayınladığı ambargo kararı var. Her türlü finansman hareketlerine yasak getiren bir düzenleme. Bizi sadece BM’nin kararı bağlar. ABD’ninki değil. … bankaların cesaretli olması lazım” dedi.
Türkiye ve ABD arasında bu görüşmeler değişik platformlarda 2010 boyunca sürdü. Aynı yıl ABD’de Ali Babacan ve Çağlayan’a da iletilen talepleri Türkiye dikkate almadı. Kısa süre sonra Avrupa Birliği de BM kararıyla yetinmediğini gösteren ve İran’ın petrol ve gaz endüstrisine teknoloji ve donanım satışını yasaklayan bir yaptırım paketini yürürlüğe koydu. Ancak bu girişim de İran’ın petrol ve doğal gaz satışına ve bu satıştan elde edilen parasal transferlerine engel olamadı.
Halkbank’ın aracılığı sayesinde hayata geçen bu ödeme hattı 2011 boyunca kullanıldı, tüm tarafların denetimine de açık tutulduğu için mevcut BM yaptırım kararlarına da aykırı değildi
BOTAŞ ve TÜPRAŞ’ın yapmış olduğu alımlar karşısında Halkbank’ta İran kaynaklarına TL cinsinden hesaplar açılıyordu. Bu hesaplardan çekilen paralar ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin herhangi bir dahli olmadan altına çevriliyor veya eski usul havale yöntemleri kullanılarak TL döviz cinsinden Dubai’ye ve oradan da ilgili şirketlere transfer ediliyordu.
2013 bütçe komisyonu görüşmeleri sırasında dönemin ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye’nin doğal gaz ihtiyacının %18’ini ve petrol alımların %55’ini bu yöntemle İran’dan gerçekleştirildiğini deklare etmişti ettiği altınları ihraç ederek cari açığının düşüşünü hızlandırmış” oldu.
Rıza Sarraf’ın 19 Mart’ta ABD’de tutuklanması, yeniden işin odağındaki asıl meseleye, Türkiye’nin ABD’nin parasal gücüne karşı kısa süreli başkaldırısının nedenlerine ve olası sonuçlarının Türkiye’ye olan etkilerine odaklanılmasına vesile oldu.
Türkiye’nin İran için bu ülkeye ekonomik ve mali destek vermek amacı ile almış olduğu tasarruflar sorgulanacak. Aslında isim, tutuklanma yöntemi ve zamanlaması gibi ayrıntıları bir kenara bırakırsak çatışmanın merkezinde Türk-ABD ilişkilerinin parasal güç dengesinde Türkiye’ye yöneltilmiş kızgınlık ve hesap sorma ihtiyacı olduğu açık bir şekilde görülüyor.
“Savaşta asıl hüner her muharebeyi kazanmak değildir, düşmanı daha savaşmadan mağlup etmektir.”
Çok uzun olan yazıdan anladığımız mesele ABD Türkiye ile ekonomik hesaplaşma istiyor.