Yazımın sonuna nefis bir kıssa ekleyeceğim okumanız dileği. Siyaset son günlerde sessizliğini koruduğunu zannediyoruz ama, el altın müthiş kulisler devam ediyor. İlimizden tutun, ilçelerimize ve beldelerimize kadar her yer siyaset konuşuluyor. Bizde bu el altından yapılan siyasi kulusleri takip etmeye çalışıyoruz. Bu sıra kimseye dokunamıyoruz, kime dokunsak sitem ve sızlanma. Bizde olayları uzaktan takip ediyoruz. Kimseye dokunmamaya çalışıyoruz.
Yalnız anlamadığım ilçe ve beldelerde dün Ak Partiden aday olupta aday olamayınca aday olduğu partinin adayının kazanmaması için başka parti adayını destekleyerek kuyruk acısı çıkaranlara bakıyorum tekrar aynı partiden aday adayı olmuşlar.
Be kardeşim madem senin gücün fazla seçim kazanabilirsin o zaman git bşka partiden aday adayı ol. Hele ne misyonu ne yaşamı Ak Partiye uymayanların bu partiden aday adayı olmalarınada bir anlam veremiyorum. Madem fikrin, zikrin bu misyonla uyuşmuyor ne işin var kardeşim senin bu partinin kapsında aday adayı olmaya.
Kurt izi, kuzu izine karıştı diye buna derler. Bu tür davranışlarda zaten iktidar partisine zarar veriyor. Adam gibi nerede soyundu isen orada giyinmesini bileceksin. Dün kuyruk acısı çektiğin insanlara düşmanlık yapıp dost olmadıysan şimdi onlar sana nasıl dost olacaklar?
Gelin size bir kıssa anlatayım, kim nasıl anlarsa anlasın, ama bu tür insanlarla dost olmayın. Menfaatci değil gerçek dost olun yeter.
Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an göz göze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmaya kıyamamış. Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş. ''Ey insanoğlu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edeceğim'' demiş. Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra ağzında bir altın lira ile dönmüş ve ''Bundan böyle ömür boyu sana her gün bir altın lira vereceğim!'' demiş.
Oduncu altını bozdurmuş ve evinde o gün şenlik olmuş. Ailesi de dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştığı için durumunun düzeldiğini zannetmiş. Oduncu yıllar boyu her gün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Bir gün oduncu ağır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince bolluğa alışmış evinde darlık başlamış.
Oduncu oğlunu yanına çağırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ''Kör kuyunun başına git ve oğlum olduğunu söyle; yılan sana altın verecek!'' demiş. Oğlu inanmamış ama gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Onun oduncunun oğlu olduğuna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oğlan önce inanmadığı hikayenin gerçek olduğunu görünce hırsa kapılmış, ''Kim bilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!'' diye düşünmüş. Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyruğunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oğlanı sokmuş ve öldürmüş.
Akşam yaklaşıp da oğlu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatağından sürünerek bile olsa kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki oğlu cansız yatıyor. Yılanda o anda görünmüş; kuyruğu yok ve kanlar içinde.
Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oğlu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı... ''Hatalı olan oğlum olmalı!'' demiş ve yılandan özür dilemiş. ''Tekrar dost olalım!'' demiş.
Yılan ise acı acı gülümsemiş: ''Çok isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!'' demiş.;
YORUMLAR