Türk milleti olarak, bizler aç, susuz, sefil ve perişan yaşarız. Ama asla vatansız yaşayamayız. Hele bu cennet vatanımızı kimse ile değişemeyiz. Zaten bizim bizden başka dostumuz yok, bizi ancak biz taşırız. Ülkemizde elbette bazı hainler vardır, bu vatanı bölmek ve karıştırmak isteyenleri 15 Temmuzda görüp yaşadık. Vatan sevgisinin önüne, ne siyaset, ne de bir başka güç geçemez. Uğruna hayatımızı veririz, verdikte.
Kur’an-ı kerimde ve hadis-i şeriflerde vatan kelimesi, bir kimsenin doğup büyüdüğü, yaşadığı, karar kıldığı, özlediği yer olarak geçmektedir. Fıkıh kitapları, bir kimsenin devamlı yaşadığı (vatan-ı aslî), geçici kaldığı (vatan-ı ikâmet) ve uğradığı (vatan-ı süknâ) olmak üzere üç çeşit vatandan bahseder. Buna göre şer’î hükümler tertip edilir. Bir kimsenin doğup büyüdüğü veya evlenip ailesiyle yerleştiği yer olan vatan-ı aslîde, dinî mükellefiyetler tamdır. Vatan-ı ikâmet, vatan-ı aslîsinden sefer mesafesi uzakta olup, herhangi bir maksatla 15 günden fazla kalınan geçici vatandır. Vatan-ı süknâ ise, 15 günden az kalmak niyetiyle oturulan yerdir.
İlk devir müelliflerinden Câhiz’in (255/869) vatan sevgisi hakkında el-Hanîn ile’l-Evtân adında müstakil bir risâlesi vardır. Vatan sevgisinin fıtrî bir his olduğunu söyler. “Vatanında sıkıntı çekmen, gurbette bolluk içinde yaşamadan daha iyidir” sözünü nakleder. “Eğer onlara, ‘Kendinizi öldürün’ yahud, ‘Vatanlarınızdan çıkın’ diye emretmiş olsaydık içlerinden ancak çok az kısmı bunu yapardı” meâlindeki âyet-i kerimede (Nisâ: 66) can sevgisiyle vatan sevgisinin müsavi (eşit) tutulduğunu söyler. Müslümanların, yurtlarından sürülüp çocuklarından koparılmasını savaş sebebi saydıklarına dair âyet-i kerimeyi de (Bakara: 246) vatan sevgisinin fıtrîliğine (yaratılıştan geldiğine) delil gösterir. Hazret-i Ömer’den, “Allah beldeleri, vatan sevgisi sayesinde maʽmur etti” sözünü rivayet eder. En şiddetli vatan sevgisinin de, Türklerde olduğunu ilâve eder.
“Hubbü’l-vatan mine’l-îmân” (Vatan sevgisi imandandır) sözü, hadîs-i şerif olarak meşhur olmuştur. Nitekim Mevlânâ Celâleddin Rûmî’nin (672/1273) Mesnevî ve İmam-ı Rabbânî’nin (1034/1624) Mektûbât adlı eserlerinde böyle geçer.
İmam Rabbânî hazretleri, Meyân Şeyh Müzzemmil’e yazdığı 155. mektubunda şu ifadeleri kullanır: “Cemâzilevvel ayının birinci Cum’a günü Dehli şehrini dolaşmakla şereflendik. [Oğlum] Muhammed Sâdık da birliktedir. Allahü teâlâ dilerse birkaç gün burada kalıp, vatanımıza çabuk döneceğiz. Vatan sevgisi imandandır, haber-i sahihtir. Zavallı nereye gidecek? Alnı Allahü teâlânın irâdesine bağlıdır. Hûd sûresinin 56. âyetinde meâlen, ‘Yeryüzünde yürüyenlerin hepsinin alnından tutucudur’ buyuruldu. Nereye kaçılabilir? Zâriyât sûresinin 50. âyetinde meâlen, ‘Allahü teâlâya koşunuz!’ buyuruldu. Ondan, yine Ona kaçınız demektir. Her ne olursa olsun, aslı temel olarak bilmeli, ondan çıkan dalları, ona bağlı bilmeli, asla sarılmalıdır.”
İmam-ı Rabbânî, Cebbârî Han’a yazdığı 78.mektubunda da bu hadîs-i şerifi zikrederek şöyle der: “Dehli ve Agra yolculuğundan geri döneli birkaç gün oldu. Alıştığımız, âşina olduğumuz vatanda yine yerleştik. ‘Vatan sevgisi imandandır’ hadîs-i şerîfinin mânâsını yaşıyorum, yani bu bildirilen sevgi kendisini gösterdi. Vatana kavuştuktan sonra, yolculuk olursa, vatan içinde olur. Sefer der vatan, Nakşibendiyye büyüklerinin temel sözlerinden biridir. Bu tarîkatte bu seferi daha başlangıçta tattırırlar. Nihayeti başlangıçta yerleştirdikleri buradan belli olur. Bu yolun yolcularından dilediklerini Meczûb-i sâlik yaparlar. İnsanın dışında ilerletirler. Seyr-i âfâkî denilen bu dış yolculuk bittikten sonra seyr-i enfüsî denilen insanın içindeki yolculuğa başlatırlar. Sefer der vatan, bu ikinci yolculuk demektir.” İmam Rabbânî, 155. mektupta ‘haber’ dediği söz için burada hadîs diyor. Haber tabiri, hadîs-i şerif veya sahâbî sözü için kullanılır. İmam Rabbânî’nin hadîs mânâsına kullandığı anlaşılmaktadır.
YORUMLAR