Günümüzde ben âlimim diyen insanların günümüz koşullarını göz önünde bulundurarak Kur’an ve sünnet çizgisinden sapmadan insanların zorluk yaşamayacakları içtihatlar yapmaları gerekmektedir. Bu âlimlerin toplumla bütünleşmesi, insanlarda oluşan kafa karışıklığına olumlu yönde son vermeleri gerekmektedir. Soru soran, irdeleyen, kalbindeki şüpheleri gidermek isteyen insanların imanı sorgulanmamalı, anlayış yönünden yoksun görülmemelidirler. Çünkü Kur’an’ı Kerim bizlere bunu emretmektedir. Halis niyet ile her türlü sorunun sorulabileceğini bizlere söyleyen yine Kur’an’ı Kerim’dir.
Bakara suresi 260. Ayette Hz İbrahim:
— Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster demişti.
Yüce Rabbimiz Hz. İbrahim’e:
— İnanmıyor musun? Dedi
Hz. İbrahim:
— Elbette inanıyorum, ancak kalbimin mutmain olmasını istiyorum cevabını verdi.
Bizlerde bilgisine güvendiğimiz âlimlerin sorularımızı yanıtlamalarını istememizin sebebi kalbimizin mutmain olması içindir. Maalesef günümüz âlimlerini(Medyatik onları hariç) eleştirmek gerekirse bu olgunluğa erişemedikleri görülmektedir. Günümüz âlimleri onlara ait olan okuduğumuz kitaplardaki, izlediğimiz videolardaki, dinlediğimiz konferanslardaki tüm bilgileri sorgulamaksızın olduğu gibi kabul etmemizi istemektedirler. Aktarılanlardan şüphe duyduğumuz, konu ile ilgili soru sorma gereği duyduğumuz vakit sözde âlim olan kişiler tarafından bilgisizlikle, iman zayıflığıyla, hastalıklı bir kalbe sahip olmakla suçlanmaktayız.
Sadece kendilerinin ve cemaatlerinin hak yolunda; kendileri gibi düşünmeyen veya kendi cemaatlerine bağlı olmayan diğer kesimin batıl yolda olduklarına inanmaktadırlar. Bu yaptıklarını adlandırmak gerekirse kelimenin en hafif hali ile- tekfirciliktir. Bizler bu yapılanları az iş çok reklam olarak nitelendiriyoruz. Kendileri ile ilgili beklentiyi yükseltip, insanları hayal kırıklığına uğratıp, bu şekilde çok büyük vebal altına girmektedirler. Oysa hak yolunda yürüyenlerin bu hayattaki sloganları her zaman az reklam, çok iş olmalıdır.
Âlimler böyle olunca halk olarak bizlerin de her konuda ekstra dikkatli olması gerekmektedir.
Yahudi ve Hristiyan misyonerler Kur’an, Hadis, Akâid, Fıkıh, Arapça gibi temel İslam bilimleri derslerini aldıktan sonra arkalarına büyük bir ekonomik ve siyasal güç alarak Müslümanların arasında İslam Âlimi, Tarikat şeyhi, dini lider, Muhafazakâr sivil toplum kurum ve kuruluşların yöneticileri olarak yaşamaya başlamaktadırlar. Bu misyonerler Müslüman toplumlar içinde Michael, Samuel, Elizabeth, David, Moşe, Avraham gibi isimler ile değil Hasan, Hüseyin, Fatma, Aişe, Muhammed, Mustafa gibi isimler ile karşımıza çıkıp bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Bu misyonerlerin amacı İslam’a bidatler koyma, Müslümanların düşünme ve muhakeme etme kabiliyetlerini kaybettirme, Müslümanlar arasında etnik ve mezhepsel tefrikalar koymaktır. Hal böyle olunca biz Müslümanların söylenenleri ciddi bir şekilde sorgulaması gerekmektedir.
Peki, sorgulamayı hangi ölçütlerle yapmamız gerekir?
1-Kim olursa olsun yaşantısı ile söyledikleri birbirine tezat olan insan samimi değildir ve bizler bunu ikiyüzlülük olarak adlandırabiliriz. Bu tarz kişilerin ağızlarından çıkan her söz bizlerin zihin süzgecinden geçmelidir[1]. Örneğin bizlere şükürden, kanaatten bahseden kişinin kendisi ve ailesi lüks bir hayat sürüyor ise bu kişinin söylediği sözler bizler için değersizdir.
2-Müslümanlar arasına etnik ve mezhepsel ayrılıklar koymaya çalışan her kim olursa olsun ondan şiddetle uzak durulmalıdır[2].
3-Senden koşulsuz itaat bekleyen, seni sadece taraftar sayısını arttıran bir baş olarak gören her kim olursa olsun onunla arana mesafe koy. Çünkü İnsan şerefli bir varlıktır. Bu tavır insanı aptal gören ona değer vermeyen bir anlayışın ürünüdür.
4-Etrafında sadece elit kesimin olduğu, çevresinde sadece sosyal, siyasal veya ekonomik güç sahiplerini görebildiğimiz kişilerin söylemleri ne olursa olsun bizler için zerre kadar ehemmiyeti yoktur. Bu konuda insanların en hayırlısı bile Yüce Allah tarafından uyarılmış[3] iken biz neden böyle derin karanlık kişileri ciddiye alalım.
5-Gerçek İslam âlimleri insanların fitneye düşebileceği, kalplerinin İslam’dan soğuyabileceği konularda asla ruhsat ile hareket etmez, bu konularda azim ve cesaret ile hareket ederler.
Reel politik davranıp halkın bir kısmını(mültecileri, azınlıkları, emeği sömürülenleri) görmezden gelen sözde âlimlerin söyledikleri her söz değersizdir.
6-Halk ile arasında duvarlar olan, sıradan yaşama sahip insanların onlara ulaşabilmesinin çok zor olduğu kişilerden de uzak dur. Çünkü ya bu insanların kalplerinde kötülük vardır ya da bu insanların hayatlarında onları esir alan, halk ile iletişimi engelleyen kötü bir çevre vardır.
7-Geçmişini bildiğimiz kişilerin yolundan gitmeliyiz.
Bu noktaya nasıl geldi, kimler ile ilişkisi var, maddi gücünü nereden alıyor, daha önce ailesinden(Annesi, babası, dedesi, nenesi, halası, amcası, dayısı… vs) İslam davasına büyük emekler vermiş birileri var mı? …
Kimsenin ulaşamadığı yerlere girebilen, kimsenin tek parça çıkamadığı cezaevlerinden şaibeli bir şekilde çıkan herkese temkinli yaklaşmak lazım.
8-Şunu hiçbir zaman unutma!
Ana akım medya asla samimi bir İslam âlimini ön plana çıkarmaz. Ana akım medyanın parlatmaya çalıştığı şahıs kim olursa olsun ona karşı temkinli ol.
Yazımı Peygamber Efendimiz Muhammed(s.a.v) şu duası ile noktalamak istiyorum.
“Allah’ım! Bize hakkı, hak olarak gösterip ona ittiba etmekle rızıklandır. Batılı da, batıl olarak gösterip ondan içtinap etmekle rızıklandır.”
[1] Allah katında en nefret edilen şey, yapmayacağınız şeyi söylemenizdir. Saff Suresi 3. Ayet
[2] Aralarında çıkan gruplar birbirleriyle ayrılığa düştüler. Acıklı bir günün azabı karşısında vay o zulmedenlerin hâline! Zuhruf 5.Ayet
[3] Bu konun ayrıntıları için Abese Suresinin tefsirine bakınız.
YORUMLAR