adli vak'alarda sayısız örneğiyle sabit:
cinayetten sonra bi'süre kendini toplayan
katil olay mahalline diğer ifadeyle
canlı insan/ları cesede dönüştürdüğü yere gelir,
yetmez, cenaze evine gider,
yetmez, aile fertlerinin her birine
defalarca başsağlığı ve taziyede bulunur,
yetmez, maktüle ağıtlar yakar, gözyaşı döker,
yetmez, 'ne kadar hayırlı bir insan olduğu..
kimselere kötülüğü olmayan biri olduğu'
'onu ne çok sevdiğini(?)' vs döktürür..
neredeyse kendi dertlerini unutan
cenaze sahipleri katili teselliye bile başlar..
tablonun gerçek yüzü sadece maktüle malumdur,
o da konuşamadığı için ağıta devam..
tâki geride bıraktığı suç izleri, emareleri,
tahriri/yazılı ve şifahi/sözlü deliller ortaya çıkana dek..
o zaman dek katil ne kelime,
insan suretinde melektir, o kadar ki
dinlediğinizde yüreğinizi kanatır..
anlattıklarına, ağıtlarına bakarsanız
herkesten şüphe edilir, ondan asla..
çünkü iş! odur, işin! iy! yapar..
olayın gerçeği yazıl delillerle ve
şahitlerin şehadetiyle ortaya çıktığında
katilin yüzünü istesenizde göremezsiniz, çünkü
paçayı kaptıracağını anladığı için kayboluvermiştir ortalıktan..
o zamana dek, yalnız cenaze sahiplerinin değil
cenaze evindekiler için bile
el üstünde tutulmaya devam..
başköşede oturtulmaya devam..
sonrasını söylemeye gerek var mı..?
demem o ki,
göz göre göre gelen ermenek faciasında
16 mayıs 2014 tarihli "oksijen maskesi"
başlıklı yazımızda tüm kömür ocaklarının
soma ile aynı durumda olduğunu
bilen biri olarak yazdığımız halde
ermenek faciası göz göre göre gelirken
vicdanlarını kapatanlar(çünkü iyi biliyorum ki
facianın bağıra bağıra geldiğini gözleriyle görüyorlardı)
facia mahalline geliyor ve
sadece "cenaze evindekilere" değil
tribündeki 75 milyona ve seçmenlere diyor ki,
"bu madene ruhsat verilmemeliydi,
bizim görevimiz 3 yıllık ruhsat aşamasından sonra başlıyor..
denetimleri yapmak bizim görevimiz..
ermenek iş sağlığı ve güvenliğine uygun değil..
bu tür madenlerin kapatılması gerekir"
dedikten sonra kahramanlığa soyunuyor,
"sözlerim nereye gidiyorsa gitsin,
belediye ise belediyeye,
bakanlık bakanlığa,
kendi bakanlığıma ise kendi bakanlığıma,
insanlar ölüyor, içimiz yanıyor"
breh breh breh! nasıl ama,
çelik'ten bakan'ı dinliyorsunuz
içinizi yakan sözlerin içinde kendisi yine yok..
tek bir bilgi verelim:
"ocak ruhsatını hangi bakanlık verirse versin
yasaların senin bakanlığına verdiği yetkiye dayanarak
bakan olarak sen bu ocağı kapatabilirdin.. tabii ki,
bu söylediklerinde dürüst ve samimi isen..
ama sen kapatmadın, çünkü
soma'da olduğu gibi,
ondan önceki ocaklarda olduğu gibi, hatta
ondan sonraki ölü sayısı az ocaklarda olduğu gibi
yanlışlara izin vermemiş olsaydın
o koltukta oturamayacaktın..
o koltukta oturmaya devam edebilmek için
ocağın sahibine ek maliyet getirecek tedbirleri aldırmadın,
yapmıyorsa kapatman gerekirken kapatmadın..
kapatmaya kalkışmış olsaydın
koltuktan alınacağını düşünerek
oturdun, kılını bile kımıldatmadın.. artık
uzun yıllardır oturduğun koltukta yolun sonuna gelince
bi'sonrası için ucuz siyasi yatırımdan başkaca
hiçbir anlamı ve değeri anlamı olmayan
cenaze evi ağıtları yakıyorsun..
sanırsınız konuşan kişi,
sokakta, elinden hiçbir şey gelmeyen
kendi halinde, sıradan, aciz bir vatandaş..
koltuklarda işlerin böyle döndüğü bir ülkede
soma'da 301 kişi toprak altında,
ermenek'te 18 kişi su altında kalmış,
çelik gibi'lerin umurunda mı..?
E-Posta: [email protected]