son dönemde bazı ilahiyatçılar,
temel siyasi ve sosyal konularda
müslümanları bağlayıcı açıklamalar yapınca
konuya satır aralarından girelim istedik..
ilahiyatçı prof.hayreddin karaman,
"yolsuzluğa hırsızlık demek
hem seküler kanun hem islâm ceza hukukuna göre
hata, yalan ve iftiradır.. yolsuzluk da ayıptır, günahtır
ve suçtur ama bu suç hırsızlık suçu değildir"
satır arası:
ne olmadığına girme çabası,
ne olduğuna girmekten özenle kaçınması,
meselenin namusunu satırlar arasında
kaybetmeye çalışmak olmuyor mu..?
diyanet'in bir yandan "alo fetva hattı"nda,
"ey iman edenler,
mallarınızı aranızda bâtıl yollarla yemeyin..
ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka..
kendinizi helak etmeyin/nisâ-29" ayetini yorumlarken,
"rüşvet almak, irtikap, haksız kazanç,
yolsuzluk yapmak tabiiki hırsızlıktır, haramdır" derken..
öte yandan diyanet işleri başkanı prof. görmez'in,
"hırsızlık kötüdür ama maneviyatı çalmak daha kötüdür" sözüyle
hırsızlık gibi açık, net bir suç ve günah olan bir eylemin,
maneviyat çalmak gibi ucu açık bir kavramın gölgesiyle
küçültme ve önemsizleştirme çabasına ne demeli..?
açıklamaya devam:
"doğru ile yalanı birbirine karıştırıp
dosya oluşturmak, dosyaları bekletmek,
iktidardan umulan menfaat elde edilemeyince
dosyaları şantaj aracı olarak kullanmak ve
usule aykırı olarak yargıya taşımaya,
medyaya vermeye, sahte algı oluşturmaya çalışmak
ahlaksızlıktır, günahtır, rezilliktir..
üç bakanın ve yakınlarının itham edildikleri
yolsuzluk suçları için meclis incelemesi başlatılmıştır..
yapılacak şey, ölü etinden yapılmış sakızı
çiğnemeye devam değil sonucu beklemektir"
satır arası:
ölü eti çiğneyenlere(!) söylenen laflar kadar
çiğnetenlere hiç laf edilmemesini nereye yazalım..?
hüküm kurarken karşısına aldığı tarafa
en ağır sözleri ve suçlamaları kolayca sıralarken,
arkasına aldığı güçlü tarafı incitme endişesiyle
lafı evirip çevirip kıvırıp döndürüp dolaştırma,
bi'şey diyemeden ortada sahipsiz bırakma,
kim/ler ve ne/ler adına..?
açıklamaya devam:
"ak parti'nin üst yönetimindeki
erdemli insanların duruma hakim olmalarını diliyorum..
diğerlerini ikiye ayırmak gerekiyor:
birinci grup, başta iyiniyetli ve nisbeten
erdemli oldukları halde zaman içinde bozulanlar..
ikinci grup ise daha baştan partiye intisap ederken
çeşitli kademelerine sokulurken şahsi çıkar peşinde olanlar"
satır arası:
"kenar-ı dicle'de bir kurt kapsa koyunu,
gelir de sorar adl-i ilâhi ömer'den onu" idi hani..?
önceleri bu sözlerle sorumluluk mevkiindekiler,
hz.ömer'in koltuğunda oturanlar sorumlu tutulurdu..
şimdilerde ise sorumlular itinayla es geçilirken
başkalarının sorumlu gösterilme çabasını nereye yazalım..?
bu durum "hz.ömer'in adaletine" hizmet mi yoksa
"kenar-ı dicle'deki kurtlara" hizmet mi..?
hani "at sahibine göre kişner" idi..?
standart dinî şablonları sıralamak iş değil..
gerçek ilahiyatçılara düşen görev,
eğriye eğri doğruya doğru demeleri..
bunu yaparken kırıp dökmeden,
muhatabının kimliğine bakmadan,
güçlülüğüne değil haklılığına bakarak,
madden neler kaybedeceğini! değil
mânen neler kazanacağını düşünerek, duraksamadan..
biliyoruz kolay değil,
güçlüye haksız olduğunu söyleyebilmek,
zayıfa hakkının teslimini isteyebilmek..
ama hatırlayın lütfen.. yıllarca kürsülerden
kükreyerek bunları dillendirmiyor mu idiler..?
böyle yapan islâm büyüklerini anlatırken
millete gözyaşları döktürmüyor mu idiler..?
buyrun, siz de gösterin büyüklüğünüzü!, takdir edelim..
hz. ömer'e "seni bu kılıcımla düzeltirim"
diyen sahabe kadar cesaret beklemiyoruz,
sadece suçlar ve günahlar sözkonusu olduğunda
suça suç günaha günah deyin, yeter..
ilahiyatçının görevi
Hakk'a ve adalete hizmetkârlık mı..?
yoksa gücü olan birilerine payandalık mı..?
ıkına sıkıla vicdan yerine cüzdan tercihi mi..?
bazı! kirli ve yanlış ve ayıp ve günah ve suç işlerin,
sözüm onlara,
"büyük doğru(.!?) içindeki
küçük yanlışlar(.!?)" diye gösterilmesi,
dünyada suça ukbâda günaha ortaklık olmaz mı..?
"ahlaksızlık, günah, rezillik" olmaz mı..?
E-Posta: [email protected]