derece yapanların önce çıktığını,
daha da öne çıkacağını gören yalakavuklar
bütün marifetlerini sergiliyor..
birkaç gün önce,
* "konya sancağı" aday adayı osman yavuz,
bin yıl önceki orta asya kıyafetiyle,
sanırsınız cenge gidiyor.. belki de haklı..
* istanbul aday adayı nalân aktaş, kıyafetiyle,
sanırsınız obayı o yönetiyor.. belki de haklı..
* tokat aday adayı ersin karababa,
kaftanı ve dal-kavuğu, heybetl! duruşuyla
sanırsınız sultanlığa hazırlanıyor.. belki de haklı..
* başkent ankara'nınki geride kalır mı,
adı gibi cihangir tahir.. hem de,
"türkiye'nin dört bir yanında vatandaşımın ve
ankaralı vatandaşımın saçlarının
tek teline kurban olurum" sloganıyla..
tabiiki başında sorguçlu kavuğu, sırtında kaftanı,
yeniçeri bıyığı, haşin ve sert bakışlarıyla..
iyi bir ambalaj, al sana liyâkat(!)..
saydıklarımız sadece birkaçı..
hele biri varki..
* malatya aday adayı abuzer aydın afişine,
"referansım Allah'tır" diye yazmış..
tanıtım afişindeki diğer referansları,
kallâvi sakallı ve uzun saçlı fotoğrafı yanısıra,
"imam muhammed ibn islamic university'de kur'an ilimleri"
. bu kişi, işini iyi mi yapar kötü mü yapar kabilinden
şahsî hallerini ve rutin bilgileri almak için
referansıyla nasıl iletişim kurulacağını(!)
belirtmemiş olmasını not edip devam edelim..
demek oluyor ki,
. bu mübarek(!) listeye girmezse
referansı(!) kaale(!) alınmamış olacak,
. listeye girerse referansı(!) sayesinde girmiş olacak,
. her hâlükârda bu mübarek!n işi bittamam,
. her hâlükârda bu uyanığın yeri, ilâ cennet'ül âlâ..
. her hâlükârda karar vericilerin yeri, ilâ cehennem-i zümerâ..
. neresinden tutarsan tut bakalım, tutabilirsen..
bu kafanın geleceği nokta burasıydı..
afişlerin satır arasına girelim:
"ötekilerden değilim bizimkilerdenim",
"emirlerinize mutlak itaatimden şüpheniz olmasın",
"ulvi gayelerimiz(!) için 3 maymunu oynamaya hazırım",
"yanlış yaparsanız 'kılıcımla doğrulturum' şiarını bıraktım,
'vur padişahım, boynum kıldan ince' yeni şiarım" vb..
maskaralıklar ve şaklabanlıkların
nereye sürükleyeceği meçhulümüz mü?
böyle giderse sarayın önü panayıra dönüşecek,
bi'de ağzından ateş çıkaranlar çıksa tamam olacak:
'yalakalıkta sınır tanımayanlar dönemi'
daha yola çıkmadan başlamışlar,
hafazanAllah, bi'de vekil mekil olsalar
kimbilir nelere şahit olacağız..
bunlar akılları sıra
bir yandan
kıllık yaparak pardon kulluk yaparak,
teb'a imâsıyla karar vericileri tavlayarak
hedeflerine kolayca ulaşacaklarını düşünüyorlar,
öte yandan
kavuğuyla kaftanıyla padişahlığa soyunduklarını gösteriyorlar,
demem o ki,
"kendi iplerini kendileri çekiyorlar"
uyanıklığın da ötesinde
din istismarcılığı/tüccarlığı suçlaması bile
hafif kalıyor bu sefalet yarışına..
acınası bir tablo,
'ne tür hizmetleri yapabilir'in değil
'ne kadar dindar(cı) olduğunu' göze sokma çabası..
riyâkârlığın tavan yaptığının,
liyâkatin taban yaptığının işaretleri bunlar..
esfeli sâfilîne doğru yarış,
'siyasetçinin fıtratı' olmaya başladı,
'yaratılış'ın değil 'yalakalık'ın fıtratı..
bu derin kırılma tek taraflı değil elbet,
prim verilmemiş olsa bunlar yapabilir miydi?
bu türden maskaralıklara eleştiriler yapılırken
cesaret verenler de aynı eleştirileri haketmiyorlar mı?
birkaç yıl önceydi.. iç anadolu'da adı bizde saklı,
eski kurt siyasetçi bir büyükşehir belediye başkanı..
il programını tamamlayan ve karayoluyla
ankara'ya gitmek üzere yola koyulan
dönemin başbakanı'nı uğurlamak üzere
nezaketen makam aracıyla konvoya refakat eder..
il sınırına yaklaşıldığında şoförü sorar:
"sayın başkanım, mâlumâliniz,
sayın başbakanımız ankara'ya gidiyor,
ne emir buyurursunuz, ilimiz sınırına gelince
geri mi döneyim yoksa refakate devam edeyim mi?"
kısa bir süre durak!sayan başkan
siyasi tarihe geçecek sözünü söyler:
"sür be evladım, yalakalıkta sınır yoktur"
E-Posta: [email protected]